Ortadoğu'da, hele de İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Kürtlerin bağımsızlık mücadelesi hızlanmıştı. Irak'ta 1943 yılında Barzani önderliğinde başlayan ayaklanma iki yıl sürmüş, İngiliz Hava Kuvvetleri ve Arap orduları isyanı bin güçlükle bastırmış, Kürtler kaçarak İran'a sığınmışlardı. İran Kürdistanında Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması, Barzani kuvvetlerinin desteğiyle gerçekleşmişti. Ancak Mahabat Kürt Cumhuriyeti bir yıl yaşayabildi; Cumhurbaşkanı Gazi Muhammed ve diğer önderler kurşuna dizildi, Kürt savaşçılarsa Sovyet topraklarına sığındı.
Bütün bu gelişmeleri Türkiye kaygıyla izliyordu. Tam bu sırada 32 Kürt köylüsü, kaçakçılık yaptıkları gerekçesiyle öldürüldü. Van'ın Özalp İlçesinin Çilli Gediği denen yerde bu 32 kişi kurşuna dizildi. Bunlardan biri, İbrahim Kuro, yaralı olarak sınırı geçti, verdiği bilgiler üzerine ihbarlar ve şikayetler birbirini kovaladı, ama tek parti hükümeti kılını bile kıpırdatmadı. Demokrat Parti 1946 seçimlerinde konuyu gündeme getirdi; devlette yanıt verecek kimse yoktu! Seçimlerden sonra konu TBMM'ye taşındı; haftalar süren tartışmalardan sonra korkunç gerçek ortaya çıktı:
Orgeneral Mustafa Muğlalı, sınırda bu 33 Kürt köylüsünü diğerlerine ibret olsun diye kurşuna dizdirmişti! Genelkurmay Askeri Mahkemesi Muğlalı'yı 1949'da cinayet suçuyla yargıladı, 20 yıl hapse mahkum etti. Muğlalı bütün suçu üstüne alınca tek başına yargılandı.
Kimdi Mustafa Muğlalı? Teşkilat-ı Mahsusa tetikçisiydi ve daha önce, Ermeni tehciri nedeniyle suçlanmış, Menemen'deki ayaklanma sırasındaysa birçok kişiyi ‘gerici’ oldukları gerekçesiyle öldürtmüştü. Muğlalı, hakkında verilen kararın kesinleşmesinden önce,‘akli dengesini yitirdiği’ gerekçesiyle akıl hastanesine gönderildi ve orada 11 Aralık 1951 tarihinde öldü.
***
Sabahattin Ali cinayeti hiçbir zaman tam anlamıyla aydınlanmadı. Yayınladığı Marko Paşa dergisinden ötürü aldığı hapis cezalarından kurtulmak için, 31 Mart 1948'de, Kırklareli'nden yanına şoför muavini Ali Ertekin'i alarak yola çıktı. Amacı sınırı geçip Yunanistan'a sığınmaktı. Ama ortadan kayboldu.. Cesedi bir süre sonra bulunduysa da, 1949 yılına kadar öldüğü açıklanmadı. Adalet Bakanlığı, Sabahattin Ali'yi, Yugoslav göçmeni Ali Ertekin'in öldürdüğünü ilan etti. Ertekin cinayeti üstleniyor, yazarı ‘milli hislerini rencide ettiği’ için katlettiğini söylüyordu. İfadesinde birçok tutarsızlık vardı. Örneğin, cinayeti işlediği yeri polise gösterdi ancak ceset, gösterdiği yerden 35 kilometre ötede bulunmuştu. Ali'nin yakın akrabası Reşit M. Ertüzün anılarında, o güne kadar adından hiç söz edilmeyen, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın önde gelenlerinden Rasih Nuri İleri'nin Sabahattin Ali'yi öldürtmüş olabileceğini yazdı. Devlet bu ve benzer iddiaları görmeze yattı, dosya da bir daha açılmamak üzere kapandı...
Türkiye'de cinayetin bir tarz-ı siyaset olarak bütün ağırlığıyla gündeme oturması, 1968 gençlik hareketleriyle başlar. ABD Deniz Kuvvetlerinin 6. Filosu İstanbul ve İzmir limanlarını ziyarete gelir ve üniversite gençliği sokağa dökülür. Protestolar, bayrak yakma eylemleri birbirini kovalar. Hatta ODTÜ'de ABD Elçisi Kommer'in arabası yakılır... Artık ülke her gün yeni cinayetlerle uyanıyordu. Öyle ki bir süre sonra ölümler kanıksanmaya başlamıştı.
(Yarın: Özel Harp Dairesi iş başında..)