İmamoğlu’nun aday olduğu ve kamuoyunca tanınır olduğu günden beri (19 Aralık 2018) çok istediği ortak yayın yapıldı ve matah bir şey olmadığı herkes tarafından anlaşılmış oldu. Zaten CHP adayı mutlu görünmediği gibi kampanya yöneticileri de yayını en az hasarla nasıl atlatırız derdindeydi.
Teknik ve estetik açıdan stüdyo, ışık ve masa kötüydü. Oturma düzeni tekli, ikili ve üçlü kadraj için kullanışlı değildi; adaylar kartonet gösterdiğinde maksat hasıl olmuyordu.
Yayın estetikten yoksun olduğu gibi doğallıktan da yoksundu. Kuralların çok katı olması, gerçekçi olmaması (3 dakika kısa bir süredir), moderatörün ortamı yumuşatacak, insanileştirecek sahici bir tutumunun olmaması da yayını izlenmez kıldı.
Moderatör gayri adildi!
İsmi gündeme geldiğinde “tarafsız değil, zaten tarafsızlık palavradır, ama adil ve nesnel olursa iyi bir yayın olabilir” demiştim. Şimdi, “ne moderatör adil ve nesneldi, ne yayın iyiydi” diyorum.
Küçükkaya daha adayları takdim ederken yayını sakatladı. İki adaya da güya eşit süreler verildi ama moderatör Yıldırım’a o kadar çok, uzun ve yeni sorularla müdahale etti ki, hem Yıldırım’ın insicamını hem seçmene mesajını bozmayı denedi. Ekrem İmamoğlu konuşurken ise ya suskun kaldı ya “evet, evet” diyerek onayladı. Hatta bir yerde “bravo!” bile dedi!
Bunlar, kendiliğinden olacak şeyler değildir, tercihtir. “Mazbatası elinden alınana kadar…” gibi cümleler kurarak, İmamoğlu’nun “mağdurum” kampanyasına destek verdi.
FETÖ gibi çok kritik bir başlığı en zayıf yerinden tutarak (FETÖ okulunda okudunuz mu, tanıştınız mı vs.) sanki konu konuşulmuş gibi gündemden düşürdü. “VIP rezaleti” ile ilgili çalıştığı kurum olan FOX’ta ham görüntüler olduğu, kendisi de muhtemelen izlediği halde, üstelik “kankası” Fatih Portakal “yayınlayamıyorum çünkü İmamoğlu valiye küfretmiş” demesine rağmen, bu kritik soruyu sorulması gerektiği gibi sormayarak cevaplanmasını sağlamadı. Aynı şeyi ortak yayın bahsinde, İmamoğlu’nun anında yalanlanan “soruları istediler” çıkışında da yaptı. Manipülasyona yardım etti, topu İmamoğlu lehine taca attı.
Eşler buraya gelsin, nedir yahu!
Yayının istatiğini çıkarmışlar. Adayların kullandıkları süre, verilen ek süreler, moderatörün konuşmacılara müdahale sayısı gibi veriler gayri adil yönetimi ispatlamış. Yayının sonunda “eşler buraya gelsin” şeklindeki emrivaki de, “nasıl yönettim beğendiniz mi” diye sorması da pek sevimsiz, hatta açıkça kabaydı.
Adaylar ilk yarıda huzursuz, mutsuz ve gergindi. Onları böyle etkileyen şeyin rakiple yüzleşmekten öte ortamın tuhaf ve gayri insani olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Sonuçta ikisi de belki yüzlerce kez yayına katılmıştır, bu yayın için de iyi hazırlanmışlardır ama gel gör ki yapaylıktan organik bir şey çıkmadı, çıkmıyor.
İmamoğlu fırsatı kaçırdı!
İmamoğlu agresifti. Egosunu gizleyemedi. Katı kuralların daha da katı şekilde işletilmesi için çatık kaşlarını hiç gevşetmedi.
Binali Yıldırım da rahat değildi. Gayri insani bir şey olduğu için kimsenin kolayca adapte olamayacağı “sakın ha ona bakma, görme, cevap verme, zinhar araya girme, robot gibi bekle” düsturuna uymakta zorlandı. Konuşmaya müdahale olarak görülse de kaç kere İmamoğlu ile insani bir diyalog zemini aradı. Ekrem Bey dedi, Ekrem Bey kardeşim dedi, Sayın İmamoğlu dedi. İnsani bir diyalog kurmayı denedi. Sonunda “hadi 10 saniye de benden olsun” diyerek herkesi kucaklayacağını vaat eden ama kucaklaşmaya bir heykel kadar istekli olan rakibini azcık gevşetebildi.
İmamoğlu mühim bir fırsatı da kaçırdı. Canlı yayında, Yıldırım’ın yanında, valiye ettiği küfür dolayısıyla özür dileyerek bu yükten ve utançtan kurtulabilirdi. Sonuçta artık herkes gördü, duydu, bildi. Özür diyebilseydi eminim Binali Bey onu utandırmaz, abilik yapar, sıkıştığı yerden çıkmasına yardımcı olurdu. Ama inkarı ve aşağılamayı sürdürerek siyasi hayatı boyunca yanında taşıyacağı leş kokan bir bagaj edindi.