Aleyhinde bir kampanya yürütüldüğü vehmine kapılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakıröz’e verdiği röportajda; Soma’da 301 insanın hayatını kaybettiği ‘maden ocağına’ ilişkin olarak ‘maden ocaklarının” Bakanlığı ile ilgisinin olmadığını söylemiş
Yani hükümetin üyesi bir bakan diyor ki ‘suçlu ben değilim odur’ ama “beni kötü adam ilan ettiler”!
Ne denir bu söze?
Oysa Sayın Bakanımız facianın ilk günlerinde, arka fonda maden ocağından bir saatte sekiz cansız bedenin çıkartıldığı, o can pazarının yaşandığı dakikalarda düzenlediği basın toplantısında ‘2 yıl içerisinde 16 kez denetim’ ve yaptıklarını söylediği ‘denetimlerin’ ne kadar mükemmel olduğunu anlatıyordu bizlere.
Dahası hayatını kaybeden işçilerin dram dolu hikâyelerini henüz duymaya başladığımız o günlerde ‘301 işçinin ölümüne sebep olan maden ocağının işletme ve iş güvenliğine ilişkin uygulamalarının mevzuatlara uygun olduğunu’ yine Sayın Çelik’in basın açıklamasından öğrendik.
Velhasıl Çalışma Bakanının ‘şahane mevzuat’ açıklamalarıyla “mevzuatlara uygun darbeler” literatürümüze bu kez de ölümleri ekledik.
301 ölümün olduğu yerde, küflü maskelerle arkadaşlarının cesetlerinin üzerinden geçerek canlarını kurtarabilen işçilerin ‘maden ocağına’ dair anlattıkları ortadayken Sayın Çelik eğer bir röportaj verecek idiyse bu sorumluluğun bilincinde bir röportaj olmalıydı.
Çok merak ediyorum Sayın Çelik, 140 kişinin bulunduğu H panosundan 6 arkadaşıyla kurtulan Mehmet Ali Dinçer’in anlattıklarından haberdar mıdır? Zira M. Ali Dinçer’in anlattıkları ‘Soma Maden en iyi teknolojiyle donatıldı’, ‘bilmem kaç kişiyi günlerce saklayacak yaşam odalarına sahip’, ‘ihmal yok, denetim şahane’ açıklamalarının tam tersini ortaya koyuyor.
Dinçer, madende hayatını kaybeden teknisyen Ergun Sidel’in, elektrik kablolarının yükü kaldıramadığını 17 gün önce tespit ettiğini ve yönetimi her gün ‘burada büyük bir felaket olacak, kimse bunun altından kalkamaz’ diyerek uyardığını ancak dinletemediğini, 10 gün önce ise temiz hava veren fanların bozulduğunu oksijensiz kalan 4 işçinin hastaneye kaldırıldığını söylüyor.
Yine Dinçer’in aktarımına göre S panosundaki 140 kişi yanlış yönlendirildiği için hayatlarını kaybetmişler.
Madendeki aylardır içten içe bir damarda kömürün yandığını, işçilerin atletle bile çalışamaz hale geldiğini ve sıcak kömür çıkartıldığı haberleri yansıyor medyaya.
Soma faciasında ölümden saniyelerle kurtulan 29 yaşındaki Emre Alaca’nın anlattıkları daha da korkunç!
Gaz maskelerini ancak nefes alamamaya başladıkları anda açmaya başladıklarında maskelerin küflü olduğunu fark etmişler. Tek kullanımlık maskelerin ‘gereksiz’ yere açılımında cezası 400 liraymış! Çoğu arkadaşı ceza ödeyeceği maskeleri açmak açmamak arasında kalmış, açtıklarında ise küflü olduğu ortaya çıkmış!
Önce madende hayatını kaybeden işçilerin dram dolu hikayelerini dinledik birer birer...
Şimdi de ihmallere dair anlatılanları dinliyoruz...
Ve ülkemizin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı çıkıp tüm bunların üzerine bir de akıllara ziyan ‘maden bana bağlı değil’ röportajları verebiliyor.
Bu kadar insanın hayatını kaybettiği bir facia doğal afet sonucu olmadığına göre bir ihmal değil ihmaller zinciri olduğu ve bu ihmallerin de önemli bir kısmının denetim sorunundan kaynaklandığı ortada.
Madendeki elektrik kablolarının yetersizliği, temiz hava fanlarının bozulması, küflü maskeler, madende aylardır bir damarda yanmakta kömür ve ocağın normalin üzerinde ısınması Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın denetim raporlarına girmiş olsaydı bu kadar insan canından olur muydu?
Cevaplanması gereken, sorgulanması gereken ve üzerinde düşünmemizi gerektirecek pek çok soru var.
TKİ’nin tonunu 130-140 dolara mal ettiği kömürü, TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans payı dahil 24 dolara üretildiği söylenmişse orada bir oturup düşünmemiz gerekiyor.
Madenin sahibinden, yönetim kurulu üyesine, denetçisinden, iş güvenlik uzmanlarına kadar bu cinayetin sorumlusu katiller bulunmalı...
Bu facianın sorumluların bulunabilmesi de ‘denetim’ raporlarından geçiyor.
Madenin içinde var olduğu iddia edilen 60 bin metreküp metan gazının (4 yıl önce Soma’da metan gazı uyarısı yapılmış hem de TBMM’de kurulan Meclis Araştırma Komisyonu tarafından.) sadece 4 bin metreküpünün tahliye edildiği iddialarının araştırılması gerekiyor.
Sayın Faruk Çelik’in ‘madenleri kapatalım’ popülist söylemini ve ‘maden bana bağlıydı değildi’ polemiklerini bir kenara bırakarak Soma katliamının aydınlanması konusunda üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor.
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun 4. Maddesinin birinci fıkrası çok açık bir şekilde çalışanların sağlık ve güvenliğine dair her türlü tedbirin alınmasını zorunlu kılarken...
Neden böylesi bir faciayı yaşadık bizler?
2014’ün Türkiye’sinde bir kişinin bile ölmemesi gerekirken ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyen Şeyh Edebali’yi referans alan bir hükümetin yasal düzenlemeler kadar denetimde de dikkatli olması gerekmiyor mu?