Geçende biri, güya İslamcılık adına şortlu bir kadına tekme attı. Kendince kadınların sokakta açık saçık dolaşmasına tepki koymaya kalkıştı.
Ve laik kesim “Bu ülkede kılık kıyafet özgürlüğü yok mu” diye ayağa kalktı.
Öyle ya, bu ülkede kılık kıyafet özgürlüğü varsa, kimse kimsenin kılık kıyafetine karışmamalıydı.
İsteyen açık saçık dolaşmalıydı; isteyen başını, bedenini kapatmalıydı.
Ancak şortlu bir kadına tekme atılınca “Bu ülkede kılık kıyafet özgürlüğü yok mu” diye tepki gösteren laik kesim, başörtülü bir kadının başörtüsü zorla çekilip alındığında en ufak bir tepkide bulunmamıştı.
Benim için şortlu kadına tekme atan da başörtülü kadının başörtüsünü zorla çekip alan da yobazdır.
Ayrıca kadınlara yapılan zorbalığın birine tepki gösterip diğerine tepki göstermemek de çifte standarttır.
Maalesef bu çifte standart ülkemizde her alanda vardır.
İşte geçen hafta ölen Tarık Akan’a, bir kesimin bazı mensupları hakaretler yağdırdı.
Bir başka kesim de “Ölüye hakaret edilir mi” diyerek buna karşı çıktı.
Ancak şimdi “Ölüye hakaret edilir mi” diyerek tepki gösteren kesim, Akit gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya vefat ettiğinde, ona hakaretler yağdırmıştı.
Siyasi fikirleri, yaşam tarzları farklı diye ölüler arasında bile ayrımcılık yapmak, kendinden olana yapılan hakarete karşı çıkıp kendinden olmayana yapılan hakarete destek çıkmak tam bir çifte standarttı.
Tarık Akan ile Hasan Karakaya’nın siyasi fikirleri, yaşam tarzları, siyah ile beyaz kadar birbirinden farklıydı.
Onlar inandıklarını var güçleriyle savunan insanlardı.
2000 yılında siyasi fikirleri, yaşam tarzları birbirlerinden çok farklı kesimler tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğimde, Tarık Akan da Hasan Karakaya da bana destek olmuşlardı.
Hiçbir konuda anlaşamazlar sanılan Tarık Akan ile Hasan Karakaya, beni destekleme konusunda anlaşıp aynı noktada buluşmuşlardı.
Ben buluşturmuştum onları.
O dönemde Hasan Karakaya, “Lütfü Oflaz ülkemizdeki tüm kesimlerin gönlündeki cumhurbaşkanıdır” demişti.
Tarık Akan bu ülkenin bir kesiminin, Hasan Karakaya da diğer kesiminin kıymetlisiydi.
Onlar “binbir fikir yarışsın; binbir çiçek açsın” diyerek hayalini kurduğum demokrasi bahçemizin iki farklı rengiydi.
O renklerden birinin olmaması, demokrasi bahçemiz için eksiklikti.
Farklı renkler, farklı fikirler bir ülke için zenginliktir.
Güzel olan farklılıklarla bir arada yaşayabilmektir.
Bu ülke bir rengin, bir fikrin değil, her rengin, her fikrin ülkesidir.
Hiçbirimizin değil, hepimizin ülkesidir.
Kaldı ki ülkemizin tek renkten, tek tipten oluşmasını istemek faşizm değildir de nedir?
Herkes benim gibi düşünecek, herkes benim gibi yaşayacak, herkes benim gibi giyinecek demek faşizmin ta kendisidir.
Faşizm özgürlüklerin idam edilmesidir!
Böyle bir ülke istemiyoruz.
Ülkemizde kendinden farklı olan insanların dirisine de ölüsüne de saldıran faşistlikler görmek istemiyoruz.
Faşizme ölüm; halka hürriyet istiyoruz!