İçinden geçtiğimiz sürecin hazmının kolay olmadığını biliyorum; benzer sorunlara muhatap olmuş başka ülkelerin on yıllara yayarak çözüme kavuşturdukları türden bir sorun bizde birkaç ay içerisinde tarihe gömülmek isteniyor. Çözülmek istenen sorun çetrefil, yol kısa olunca, sarsıntılar, savrulmalar yaşanması normaldir.
Sürecin motoru Ak Parti kendi dirliğini disipliniyle sağlıyor... Ortalığın tozdan dumandan arınmasıyla görünürleşecek manzaranın iktidarlarını biraz daha sağlamlaştıracağı beklentisi hâkim Ak Parti’ye... En önemlisi de liderlerine güveniyorlar...
MHP sertleşerek atlatmaya çalışıyor süreci... Ne olduğunu anlamakta zorlanan, yılların alışkanlıklarından ve aldıkları temel eğitimin etkisi altındaki geniş kitlelerden nasibine düşenleri yanına çekmek için değerlendiriyor MHP süreci... CHP’nin iç kargaşaları MHP’yi o kesim için ‘ciddi bir alternatif’ haline getiriyor...
Galiba süreçten en fazla etkilenen parti CHP. Tersi pekâlâ olabilecekken, CHP’yi denge politikası güderek yamalı bohça halinde Meclis’e taşıyan Kemal Kılıçdaroğlu, bu tercihinin doğurduğu zorlukları en keskin biçimde şimdilerde yaşıyor.
CHP liderinin partisi içerisindeki ‘ulusalcı’ unsurlardan gördüğü baskıyla uyguladığı politika, ‘yeni’ olma iddiasına ters düştüğü gibi, ‘eski CHP’nin de gerisinde. 1980’lerde, adı henüz SHP iken, ‘Kürt sorunu’nda arayış içerisine giren siyasi kadro, 2013’te önüne çıkan muazzam fırsatı değerlendiremiyor.
Hızla tarihin dışına itiliyor CHP... Yapı taşları sarsılıyor; kendisini zıttından ayıramayacağı bir yere yuvarlanıyor...
Yalnızca CHP değil, geleneksel olarak bu parti çizgisinde görüş belirleyen yakın çevre ve CHP’li medya da bu olumsuz sarsıntıdan müthiş etkileniyor. ‘Kürt sorunu’ çözümü yolunda adımlar atılırken gündeme gelen her yeni konu, CHP’yi, geleneksel çizgisinden biraz daha uzaklaştırıyor. Bağnaz, çağdışı, etno-santrik bir çizgiye dönüşüyor CHP’nin politikası...
‘Kürt sorunu’ kolayca ‘Türk sorunu’ yoluyla ‘CHP sorunu’ haline geliyor...
İnanmayan, CHP’yi iyi günde de kötü günde de savunma ihtiyacı duyan kalemlerin yuvalandığı herhangi bir gazete ile MHP’li veya MHP’nin biraz daha sağında bir yayın politikası izleyen bir gazeteyi eline alıp belli bir konudaki yaklaşımlarını mukayese edebilir. Devlet Bahçeli’nin MHP’si ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si giderek ikiz kardeşler görüntüsüne bürünüyor.
Hem de aynı beyni, aynı solunum sistemini mecburen kullanan ‘siyam ikizleri’ görüntüsüne...
1920’lerde dönemine göre ‘ilerici’ bir dönüşümü gerçekleştirmiş bir siyasi kadronun günümüzdeki takipçileri, bugünün ölçülerine göre olağanüstü ‘tutucu’ bir politik çizgiye sahipler; hiç değilse bu görüntüyü veriyorlar... Hemen her konuda varolanı elde tutma üzerine oturan bir ‘tutuculuk’ bu...
En garip olan da, ‘yeni CHP’nin şimdilerde izlenen çizgiyi kuruluş felsefesine uygun sanmasıdır... Oysa bugün de 1920’lerde yaşanana benzer bir köklü dönüşüm geçiriyor ülkemiz ve bu dönüşüm hamlesinde CHP geriden nal topluyor.
İddiası ‘ilericilik’ olan CHP, her zaman ‘gericilik’ ile suçladığı bir politik çizginin günümüzdeki temsilcisi Ak Parti’nin hayli gerisinde...
Buna talihin mi, yoksa tarihin mi garip cilvesi demeliyiz?