Okuyucularla Hasbihal..
Pazar günlerini 'okuyucu görüş ve eleştirileri'ne ayırdığımız bu sütunda bir 'Hasbihal'e daha; okuyucuları, hayırlı çalışmalar dileğiyle selâmlayarak başlıyoruz.
· *Londra'dan Turgut Öksüzoğlu diyor ki: 'Ben de, birçokları gibi, Suriye'deki hareketin, sonunda nereye varacağını merak ediyorum. Çünkü, Nusayrîler ve Dürziler, İsrail ve Amerika ve diğer müttefikleri tarafından silahlandırılıyor. Amerika ile İsrail'in ayrı devletler görülmemesi yolundaki tespitlerinize aynen katılıyorum. Amerika, ayrıca PKK'yı da güçlendirmeye devam ediyor. Bereket ki, Türkiye, konunun kendi geleceği açısından ne kadar önemli olduğunun şuûrunda.. Biliniyor ki, orada başkalarının tekrar güçlü hale gelmesi, Müslümanların, İslam Milleti'nin tamamının aleyhine olacaktır.
· --Bu okuyucumuza belirtelim ki, bir diktatörlüğün yıkılmasından sonra, her şeyin, bir anda düzelivereceği gibi hayallere kapılmamak gerek.. Yönetici kadroların, istikametlerini belirleyen aslî değerlere ne kadar dikkatle bağlı olduklarına bakalım.. Elbette ki, emperyalist güç odaklarının entrikaları son bulmayacaktır.. Ama, geçmişte DAİŞ veya DEAŞ diye anılan örgütün içinde bulunup sonra ayrılan ve 'En'Nusra' denilen bir grup oluşturan, sonra, yaptıkları değerlendirmelerdeki derin farklılıklar yüzünden mücadele metodunu ıslah etmek düşüncesiyle oradan da ayrılan ve 'HTŞ Topluluğu' adıyla anılan yeni bir ekip oluşturan 'Ahmed eş'Şara' liderliğindeki hareketin, kendisini devamlı süzgeçten geçirdiği görülmekte.. Büyük çapta Suriye'de kısmen de olsa, işbaşına gelen kadroların inanç ölçülerinden fire vermemek dikkatinde oldukları gözlenmektedir. Onların ayaklarının kaymaması için Allah'u Teâlâ'dan onları güçlendirmesi için dua edelim..
*İstanbul'dan Hakan Pehlivan isimli okuyucu diyor ki: 'İran rejimi, 8 yıl süren savaş yıllarında Saddam Irak'ını 'Baasçı-kafir rejimi' olarak nitelerken, Suriye'deki Esed Hanedanı'nın da Baasçı olduğunu, inanç açısından onların mensup oldukları Nusayrîlerin de ve İslam-dışı olduklarını bilmiyorlar mıydı?
-Evet, hemen herkesin aklına gelen sualler.. İran'da, hem de İnkılap Muhafızları Ordusu'nun internet sitesinde yayınlanan uzuuun bir makalede de, Suriye'nin inanç yapısını anlatan bir yazı daha yakın zamanlarda yayınlandı da, Suriye halkının büyük kesiminin, 74'ünün Sünnî ve (sadece) yüzde 1-2'sinin Şiî-Caferî; yüzde 10 kadarının da Hristiyan ve yüzde 15 kadarının da -Hz. Ali'ye ulûhiyet/ ilâhlık nispet eden- Nusayri, Dürzi ve Aleviyyûn olduklarını öğrendiler.
O halde, 54 yıllık Hâfız ve Beşşâr Esed Hanedanı'nın ve rejiminin İslam dışı olduğu, İran halkına niçin anlatılamamıştı? Sadece, diplomatik gerekler veya güç dengesi hesapları mı, yoksa; basiret bağlanması mı? Ya da, bütün bunların her birisi de mi?.
*İran'dan Ali Rıza Firdevsî isimli okuyucu da diyor ki: Ben Türkiye'de okuduğum için, Türkçe yayınları takip ediyorum, bu arada sizin yazılarınızı da.. Suriye'de meydana gelen durumla ilgili olarak yazdığınız yazılar da benim kanaatimi güçlendiriyor.. Geçenlerde Tahran Belediye Başkanı'nın da bir toplantıda söyledikleri ilgimi çekti: 'Suriye'de niye böyle bir duruma düşüldü?' sorusuna cevap verirken, 'Çünkü, Suriye halkı ile Hükûmeti arasında hiç bir bağ kalmamıştı.. Onun için çöktü.. Bu görülmeli ve ders alınmalı...' diyordu..
Bu arada, Lübnan-Hizbullah Teşkilatı'nın 'El'Meyadin' isimli tv. kanalında Kemal Khalef'in, Esed rejiminin çöküş günleri için anlattıklarını da aktarayım. O, diyordu ki: '.. Halep kuşatıldığı zaman.. Beşşar Esed Moskova'daydı, Putin, Moskova'da değildi ve Beşşar, Putin'le görüşmeden ayrılmayacağını söyledi ve Putin'i bekledi.. Putin geldiğinde, Beşşâr'a dedi ki, 'Biz Rusya olarak, bombardıman yaparız, ama, kara ordusunu siz temin edeceksiniz.. Ya da, Erdoğan'ın çağrısına evet diyeceksin..'
Beşşâr Esed, bunu kabul etmedi.. 'Önce Haleb'i geri alalım, ondan sonra Erdoğan'la anlaşalım..' diyordu. Esed, Haleb'i bu yolla geri alabileceğini sanıyordu..
Esed, Şam'a döndü ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile görüştü ve İran'dan yardım istedi. (...) Esed, mecbur oldu ve müttefiklerinden yardım isteğini tekrarladı ve Halep'i geri almak için savaşma kararı aldı. Haleb Kumandanı General Selim Harba, 'Hattâ, eğer Türkiye bile bütün gücüyle saldırsa, Haleb'deki gücümüzü kıramaz' demişti.. Halbuki, Suriye ordusu, düzenli şekilde geri çekilmeye başlamıştı bile..'
Evet, bu aktarılanlar bir daha gösteriyor ki, savaşta maddî silâhlar da elbette önemlidir, ama, manevî silah ve verilen savaşın haklılığına olan inanç, en büyük güçtür..
*Erzincan'dan Selim Tırmıkçı isimli okuyucu da diyor ki, 'Oğlum Kanada'da Trump'ın Kanada'yı bile ABD'ye bağlamak istediği'ne dair sözlerinden Kanada halkının ekseriyetinin bu sözlere endişe ile baktıklarını yazıyor.. Trump denen bu, bir yere toslayacaktır diyorum.. Bir gün önce söylediğini bir gün sonra, 'Ben öyle demedim..' diye yalanlıyor.. Sanırım, Biden'ın yaşlılığıyla alay ettiği gibi, kendisi de aynı noktaya varacak gibi.. Şimdi de, Netenyahu denilen canavara el birliğiyle yerle bir ettirdikleri Gazze'den o mazlum halkı başka yerlere göndermekten ve oralarda onlara evler yamaktan söz ediyor utanmadan.. İnanıyorum ki, bunlar sahip oldukları maddî güçlerin esiri olmuşlar.. Trump denilen bu kişinin Ortadoğu'nun en kilit noktasında bulunan Türkiye ve hele de Erdoğan'la ilgili övücü sözlerine bakıp kimse aldanmasın...
--Merak etme kardeşim, onun bu gibi sözlerine kanan kimse yok.. Ziya Paşa'nın 'şîr'in (yani, aslan denilen canavarın) kasdetmesi de, cana, gülerektir..' mısraı unutulamayacak derece de ders vermektedir.
*Ahmet Avşar isimli kardeşimiz de bir yazımda, Enver Paşa'nın teyit edilmesi ve rahmetle anılmasından rahatsızlığını dile getiriyor..
· --Benim Enver Paşa'yla ilgili notumun geçtiği yeri bir daha okuyunuz.. 'Biri'lerinin, 'Bulgar Operası'nı dinleyince, 'Ben bu Bulgarları çoban zannediyordum, bizi nasıl yendiklerini şimdi anlıyorum.. Biz ne zaman öğreneceğiz bu opera sanatını?' diye görüş belirttiği, bir magazin tarihçisince, çok hikmetli bir laf gibi değerlendirilince.. Enver Paşa da 'Opera sanatı öğrenip, Bulgarları yenilgiye uğratarak mı 'Edirne Fatihi' diye anılmıştı?' demiştim..
· Ayrıca, elbette ki yanlışları da olabilir, ama, Enver Paşa, 'İslam Birliği' idealinin son dönem Osmanlı paşaları içindeki en parlak isimlerinden biridir.. Allah rahmet eyleye..
·
100-150 yıllık dönemin, Kemalist resmî tarih okumalarının çerçevesi dışından da değerlendirilmesi tavsiyesiyle..
· *