Oynayanlara bakınca daha başlamadan final gibi bir yarı finaldi. Oyunun akışı maçı finalden öte bir niteliğe taşıdı. Futbol tarihinde ‘unutulmayacak’ bir sayfaya yerleştirdi. Final umudu vere vere yarı finale gelmişlerdi. Hele Almanya... Disipliniyle, oturmuşluğuyla, 4.kez üst üste yarı finale yükselişiyle güven fışkıran bir takımdı. Brezilya ev sahibi olmakla, evinde 42 maçtır yitirmemekle, oynadığı 6 yarı finalin tümünü geçmiş olmakla güven ve beklenti yaratıyordu. Savunmasındaki temel direklerden T.Silva’sı cezalı, Dünyanın beğeniyle izlediği Neymar’ı sakattı. Neymar yalnız Brezilya takımının ve yandaşların değil; böyle bir mücadele çizgisinde, tüm futbol tutkunlarının görsel bir ihtiyacıydı. Onun yokluğu, onun için oynamak duygusu ev sahibinin motivasyonunu; bu motivasyonun koyuluğu da ona karşı koyabilme duygusuyla Almanya’nın motivasyonunu artırmıştı... Müthiş tempolu başladı mücadele. Brezilya çok istekliydi. Almanya da bunu bekleyen, ama baskıya pabuç bırakmayacak bir özgüvene sahip yapıdaydı. Hızla şunu gördük: Neymar’ın yokluğu ev sahibinin hücum kalitesini düşürüyor, T.Silva’nın yokluğu savunma kurgusunu cılızlaştırıyor, aşırı motivasyon ev sahibinin düşünce zenginliğini kırıyordu; ancak bunları hiç affetmeyen bir kusursuz futbol makinesi vardı karşılarında. Deneyim, denge, disiplin, oturmuşluk, takımsal ve bireysel beceriler... Önce rakip savunmanın iyi yerleşemeyişinin cezasını kestiler. Sonra da peşpeşe gollerle bir futbol devini 7-8 dakika içinde şoka sokup ilk yarım saatte 5-0 öne geçtiler. Bazan ille de skor tahmini istediklerinde olmadık rakamlar sallarım...
İnanın böylesi aklıma gelmezdi. İkinci yarıda Brezilya şoktan çıkmıştı, Almanya tempo düşürerek, ama savunma ve hücum gösterilerini unutmadan oynadı. Maç eğer ‘final’ olsa idi Almanya yavaşlamazdı. Kimbilir o zaman daha neler olurdu...