Bazı meslektaşlar ‘tarihi günü’ Diyarbakır’da yerinden izlemişler; yazılarını okurken fark ettim bunu. Geçen hafta çıktığım bir programda, “Gidecek misiniz?” sorusuna muhatap olduğumda, sıkılarak, “Televizyondan izleyeceğim” cevabını vermiştim. Gidenler kendiliğinden mi gidip izlediler, yoksa çağrılarak, olayın kahramanlarının yanından mı izlediler bilmiyorum...
Fark etmez mi? Bayağı eder...
Dün baktım, uzaktan izleyenlerden Mehmet Barlas konuyu işlediği yazısının bir yerinde, “Biz gazeteciler haberlerimizle tarihin taslağını yazarız; dünkü Diyarbakır’da tarihin taslağı değil de kendisi vardı” diye yazmış... Bernard Lewis’in bir vesileyle kendisine aktardığı, onun da fırsat düşünce anlatmaktan hoşlandığı anısını da aradım, ama yazmamış...
Türkiye’yi iyi tanıyan bir tarihçidir 100 yaşına merdiven dayamış (d. 1916), İngiliz asıllı, ama şöhretini ABD’de yapmış Prof. Lewis... Türkçeyi kendisi de tarihi bir şahsiyetmiş gibi, bayağı tumturaklı konuşur. Londra’daki School of Oriental and African Studies’den (SOAS) mezun olduğunda, yanında çalışmayı umduğu hocasına, “Ben de tarihçi olmayı arzuluyorum” demiş... Hocası ilgisinin hangi yüzyıllara dönük olduğunu sorunca da, “18. ve 19. yüzyıllar” cevabını vermiş... Hocasının cevabı ilginç: “18. ve 19. yüzyıllar gazeteciliğin ilgi alanına girer, tarih 17. yüzyıldan öncesidir...”
Gazetecilerin tarihin taslağını yazması bu anlayışla irtibatlı işte...
Mehmet Barlas ve daha bir çok meslektaş, izledikleri ve bu yolla tanıdıkları Turgut Özal’la anılarını hem yaşarken hem de vefatı sonrasında yazarak, yakın tarihimize damgasını vurmuş siyaset ve devlet adamının tarihe gazeteci gözüyle geçmesini sağladılar.
İleride Özal dönemini yazacak tarihçiler için malzeme çok.
Hani Diyarbakır’da yaşanan olaya bakarak demiyorum, ama şu son on yılda yaşanan hemen her olay bana Bernard Lewis’in o sözünü hatırlatıp bu günler için hayıflanmamı getiriyor. Tayyip Erdoğan yarının tarihçilerinin malzeme çıkarmak için yazılarına başvuracakları gazetecilere hiç mi hiç yakın durmuyor. Malzeme vermiyor, tarihin taslağının yazılmasına yardımcı olmuyor...
Evet, birkaçına ben de katıldım, hemen her seyahatine gazeteci milletinden seçtiklerini götürüyor, giderken ve dönerken onlara demeçler de veriyor; ancak ‘tarihin taslağı’ olmak için bunlar yeterli değil...
İyi ki yanında gazeteci kökenli, ya da gazetelerde yazılar da yayımlayan danışmanları, siyaset arkadaşları var; onlar daha şimdiden birkaç kitaba ebelik ettiler, ileride daha ayrıntılı anılar da yazacaklardır. Mutlaka yazmalılar...
Kendisi de gördüğü, görüştüğü, konuştuğu, hakkında karar verdiği, tarafı olduğu kişiler, konular, olaylarla ilgili notlar tutuyor, yazışmalarını dosyalıyor diye biliyorum. Bugünlere dair merak ettiğimiz pek çok olayla ilgili ayrıntıları bizzat onun kaleminden de okuyacağız herhalde.
Ülkemiz, bölgemiz, dünya ve siyasi tarih açısından en dikkat çekici, hayatları belirleyici gelişmeler, bizlerin de tanıklığını ettiğimiz bu dönemde yaşanıyor çünkü...
Sözgelimi şunları merak etmez misiniz: Hafta sonu Diyarbakır’da yaşanan buluşma kimin fikriydi? Nasıl bir süreç içerisinde Mesud Barzani ve Şivan Perwer ile buluşmaya karar verildi? Karar vermeden önce bunun etkilerinin ne olacağını öğrenmek için herhangi bir çalışma yapıldı, kamuoyu araştırması düzenlendi mi? Etrafından duyanlar arasından itirazcılar çıktı mı?
Ya da şunları: Davetler kim/ler eliyle muhataplara ulaştırıldı? İlk ne tür tepkiler alındı? “Gelelim, ama...” türü karşı-görüşler ileri sürüldü mü? Her şey önceden planlandığı üzere mi gerçekleşti? Sürprizler yaşandı mı?
Daha bunlara benzer onlarca soru...
Eskiden olsa, gazete yöneticileri, gazeteden birilerini, bunlar ve benzeri sorulara cevap teşkil edecek haberler için görevlendirir, okurlar hemen olmasa da fazla gecikilmeden meraklarını giderecek haberleri gazetelerinde bulurdu.
Umudumu yitirmiş değilim, henüz tarih olmadan son tarihi olayın ayrıntıları yazılmalı.