Trabzonspor sonuç odaklı, ısrarlı, baskılı futbolunu başlatırken; F.Bahçe etliye-sütlüye pek karışmayan savunma futbolunu yürürlükte tutuyordu. Devreyi, Valbuena’nın biri cılız iki şutuyla tamamlarken; verimsiz kaldı. Sarı-lacivertliler “Aman başım derde girmesin” tarzında saf tutarken, Trabzon’un bu deivredeki 6 etkin şutundan 3’ü Yusuf Yazıcı’dan gelmişti. Bunların dışında Trabzon bir de penaltı kaçırdı diyeceğim ama, aslında “Harun kurtardı” demek daha doğru bir ifade olur. Aynı Harun, devrenin uzatma dakikalarında hayati bir kurtarış daha yaparak, F.Bahçe’yi (Neredeyse tek başına) ayakta tuttu.
Yoksa Slimani, Frey, Ayew ya da Eljif Elmas gibilerin bir şey yapacak hali yoktu. Gene ne olacaksa, Valbuena ile olacaktı. Ancak o da tam kıvamında değildi.
***
F.Bahçe’den sakin, soğukkanlı ve kontrollu oynadı diyemeyeceğim. Başkalarının 5 attığı Trabzon’dan ödü patlayan bir siliklik içindeydi... İkinci yarının başında canlanmak istediğinde, Sosa “Otur oturduğun yerde” anlamını taşıyan golünü attı. Önünde sonunda olacağı buydu.
Ama golü yiyince, F.Bahçe’nin kafasına tuğla düşmüş gibi oldu. Mızmız, ne kokar-ne bulaşır futbolunu, oyunun şartlarına göre güncellemeye kalktı. Onu da beceremedi. Çünkü harekete geçmeye başladığında, Trabzon’un eli de armut toplamıyordu. Gol atmaya yatkın taraf onlardı. Neler kaçırdılar.
***
Trabzonspor, 1-0’ın altından kalkmaya niyetlenen rakibini, daha da zorlamaya başlamış; Fenerbahçe kalesini abluka altına almaya başlamışlardı. Resmen topa tuttular. Büyük bir fark kaçtı diyebiliriz. Fenerbahçe son anlarda can havliyle yüklense bile, gene de ucuz kurtardı.