Porto’dan bir puan almak, neredeyse altın değerini taşıyor olsa da; Beşiktaş bu umuda körü körüne yaslanmadan oyuna başladı. Ama ne var ki; kullandığı korner, serbest atış ve ortaları sürekli olarak rakibe gidiyordu. Hareketli/canlı/istekli olmasının ödülünü bir türlü alamadığı gibi; Porto fena sıkıştırıyordu. Zaten öne geçmesi çok uzun sürmedi.
Beşiktaş aslında kendini maça adayarak oynuyordu ama, verimli oynamıyordu. Üstelik Portekiz ekibinin yükselen akış debisini düşürmede sıkıntı yaşadı. Orta saha gerekli müdahaleleri yapmada ne yazı ki etkili değildi. Porto, Beşiktaş kalesine doğru akmada ciddi bariyerlerle karşılaşmıyordu. Ama Kartal kendisi rakip alana gitmek istediğinde, aynı akışkanlı k içinde değildi. Çünkü yapamadığı baskıyı, rakip uyguluyordu
***
Fakat zaman geçtikçe, Beşiktaş daha önce yapmak isteyip de yapamadıklarını başarır bir noktaya geldi. O yüzden, Quaresma’nın sert şutuyla sinyalini veren gol müjdesi; çok geçmeden Talisca’dan geldi. Devre sonuna kadar, kıyasıya bir pres uyguladık. Böyle oynarsan, sonuç elbette alıyorsun. Halbuki beraberlik golümüz öncesinde; pasları yerini bulmayan, ortaları rakibe giden, kornerleri savruklaşan bir Beşiktaş vardı. Nihayet toparlanmıştı.
Ama rakibe kaptırdığı ve çarptırdığı toplar açısından, Beşiktaş tarihinin rekorunu kırmış olabilir. Hedefini bulamayan toplar yüzünden, direkten bile döndük. Kaleyi tutsa, kaleci kurtarıyordu. Oyunun kontrolü bize geçtiği halde, bu yüzden golü bulamıyorduk.
Bir yığın badire atlatmamıza rağmen, sonunda hedefimize ulaştık. Gruptan çıkmayı garantileyen Beşiktaş’a tebrikler...