Abbas Vali, Kürt sorunu üstüne en çok düşünmüş, kitaplar yazmış, çok değerli fikirleri olan bir bilim insanıdır.
Radikal’den Ezgi Başaran’a verdiği söyleşi, hem çözüm süreci, hem bölgede olup bitenlerin geleceğini anlamak bakımından önemliydi.
Kürt meselesi artık öyle bir halde ki, meselenin içinde yer aldığı tarihsel zemini hatırlamadan, güncel olarak yaşanan ve artık neresinden bakarsanız bakın iç içe geçmiş; Suriye, Türkiye, Irak ve İran’ı yakından ilgilendiren bu sorun hakkında kayda değer bir şeyler söylemek, yorumlamak gerçekten çok zor.
Abbas Vali’nin değerlendirmeleri önemlidir, çünkü bu değerlendirmelerde tarih ve güncellik iç içedir. Vali’nin, bu nedenlerle, Kürt sorunu söz konusu olduğunda, geçmiş, bugün ve gelecek üstüne söz söyleyebilecek entelektüel yetkinlikte bir isim olduğu söylense, abartı olmaz.
Abbas Vali’nin, Kürt Konferansı’nın iptal edilmesinin nedenleri hakkındaki fikirlerine, kimi değerlendirmelerine katılmadığımı, ama bu söyleşinin yine de, son derece ufuk açıcı olduğunu belirtmem gerekir.
Kürt sorununun bölgesel ve küresel bir sorun olduğunu hep söyledik durduk.
Bu bölgesel ve küresel boyut, her birinin birer Kürt sorunu olan milletleri ve devletleri, acaba bugün nasıl etkiliyor?
Araplar, Türkler ve Farslar..
Her biri Kürt sorununun içinde yer aldığı bu tarihsel zeminin ve sınırın bir yerinde durmuş ve ulusların kendi kaderlerini tayin etme ilkesinin dünya siyasetini belirlediği yüzyılda, Kürtler’i bu haktan mahrum bırakmak için resmi devlet politikaları geliştirmiş ve kendi aralarında, hedefinde Kürtler’in olduğu siyasi ittifaklar kurmuşlardır.
Abbas Vali eserlerinde bu dönemi tartışmakla kalmaz, bu dönemde etkin olan belli başlı Kürt partilerinin Kürdistan devleti fikrine ne kadar uzak durduğunu anlatmaya çalışır.
Vali’ye göre, Kürtler’in bugün eğer bağımsız bir devleti yoksa, bunun en önemli sebebi, güçlü ve etkin Kürt partilerinin bu fikre uzak durmaları, daha doğrusu, bu partilerin muhayyel Kürdistan’a karşı özerk kalmayı tercih eden bir siyasi tutum almış olmalarıdır.
Eğer yapılabilseydi, Erbil (Hewler) de gerçekleşecek olan konferans bu ‘özerkliğin’ tartışılacağı bir konferans olacak mıydı?
Vali bugüne kadar Konferansın gündeminin bile belirlenmediğini söylüyor ve şu ilginç ama gerçekliği tartışılır değerlendirmeyi yapıyor:
‘Bu Kongre artık Kürt Ulusal Kongresi değil, Erdoğan ve Barzani’ye göre Kürt Ulusal Kongresi olmuştur. ...devletsiz bir ulusun kendi kaderini belirlemek üzere toplanacağı bu kongrede Birleşmiş Milletlerin oto determinasyon (bir uluslun kendi geleceğine karar verme) hakkı ve ilkesine hiç atıfta bulunulmamıştır. Burada mesele bağımsız devlet olmayı isteyip istememek değil. Bunu PKK’nın, PUK’un ve Barzani’nin istemediğini biliyoruz, fakat bir ulus olarak devlet olmayı isteme hakkından feragat etmek başka bir şeydir. Bu aynı zamanda varlığını uluslar arası hukuk zeminine oturtmak kağıda dökmek için önemli. Ama anlaşılan söz konusu kongrenin teorik bir kimliği yok. Öyleyse bu haliyle kongre ne yapmış oluyor?
Tüm Kürtleri topluyor ve Kürdistan’ın parçalanmasını ve 1918 sınırlarını onaylamış buna rıza göstermiş oluyor. Ve bu kongreye Türkiye’nin parmağı var diye şüpheyle bakanları haklı çıkarıyor. Çünkü böylelikle 1918 sonrası Kürt tarihine bölgedeki tüm Kürtler tamam demiş oluyor.’
Türkiye elbette en büyük Kürt nüfusa sahip bir ülke olarak ve içinde bulunduğumuz çözüm süreci itibariyle, gerçekleşecek olan bir Kürt Ulusal Konferansına ilgisiz kalmaz.
Ama bu ilgi, Vali’nin düşündüğü gibi Barzani’yle stratejik bir ittifaka dönüşmüş değildir. Öcalan, çözüm için Misakı Milli Komisyonu önerirken, PKK/BDP kendini ulusalsola karşı hala borçlu ve sorumlu görmeye devam ederken, ve bu solun çeşitli kanatlarıyla ortak bir partide yer alırken, Türkiye’nin Don Kişot gibi yel değirmenleriyle savaşması için, yani ortada olmayan bir devlet kurma mücadelesine karşı , üstelik Kürdistani düşüncenin en büyük mirasçısı bir geleneğin temsilcisi olan Barzanilerle bu mücadele uğruna stratejik ittifak kurması için ortada kayda değer hiçbir makul sebep yok.
Tarih bize, Türk halkının ve devletinin Kürt sorununda, hem Araplar’dan ve hem de Farslar’dan birkaç adım daha ilerde olduğunu gösteriyor.
Ve Türk-Kürt ittifakı ciddi sorunlar barındırıyor olsa da, kendi mecrasında yol almaya devam ediyor.
Bu gelişmeye karşı olanların hedefinde ise Barzani ve Erdoğan ile Erbil ve Ankara arasındaki stratejik ittifak var. ABD ve AB ne yapar ne eder şimdilik çok belli değil, ama, bu ittifak çökertilebilirse, Kürt alanının, Ortadoğu’da, Baasçı-Kemalist anlayışlara teslim edilmesi kolaylaşmış olacak.
Türk ve Kürt halkı bu oyunu bozar ama, boşuna heves, fayda sağlamaz..