Koltuk generalleri’ bir kez daha görev başında... Hemen her gazete ve televizyon kanalında Suriye’ye yapılması planlanan askeri müdahalenin grafikleri eşliğinde yorumlar yer alıyor. “Hangi gemiden nerelere ne tip füzeler fırlatılacak, hedefleri kim belirledi, ABD ile İngiltere ve Fransa’nın rolleri ne olacak?” sorularına tek tek cevap veriliyor...
Cevabı ‘es’ geçilen sorularla cevaplarını biz ele alalım...
İlki şu: Mahallenin kabadayısı ABD’yi anladık da, İngiltere ve Fransa neden? Eğer ‘birlikte vuralım’ düşüncesi yüzündense onların varlığı, neden başka Batı ülkelerini de yanına almıyor ABD? Yoksa ABD, İngiltere ile Fransa’yı yanına alarak, bir mesaj vermeye mi çalışıyor?
Evet, kesinlikle bir mesaj söz konusu: Suriye’nin de içinde yer aldığı eski Osmanlı topraklarının Ortadoğu’daki haritası, 1. Savaş henüz bitmemiş ve kimin yenileceği bilinmezken, 1916 yılında, Fransa ile İngiltere işbirliğiyle çizilmişti.
Fransa ile İngiltere yanlarına o zamanki müttefikleri Çarlık Rusyası’nı da almışlardı; ancak 1917’de meydana gelen Bolşevik İhtilâli’nde yönetimi ele geçiren komünistler hem ittifaktan çıktılar, hem de üçlü anlaşmayı fâş ettiler...
Anlaşmayı İngiltere adına Sir Mark Sykes ve Fransa adına François George-Picot adlı diplomatlar kotarmıştı. Hükümetlerinin de onayladığı Sykes-Picot anlaşmasıyla, Osmanlı’nın Ürdün nehri boyunca Filistin’e kadar uzanan topraklarını İngilizler, bugünkü Irak, Suriye ve Lübnan’la Anadolu’nun güneyindeki bazı vilayetleri Fransızlar alıyor, İstanbul ile Erzurum dolayları ise Ruslar’a bırakılıyordu. Hicaz bölgesi işgal edilmeyecek, ancak yönetimini İngilizler belirleyecekti.
Ruslar ihtilâl sonrası devre dışı kaldılar, ama anlaşmanın İngiltere ve Fransa’yla ilgili şartları savaş sonrasında hemen uygulanmaya konuldu.
Bugün de geçerliliğini sürdüren bölge haritasını, Sir Winston Churchill,Kudüs’teki King David Oteli’ndeki odasında, cetvelle çizmiştir.
‘Ortadoğu’nun bugünkü durumu iki diplomatın coğrafyaya katkısıdır...
Yanına bölgenin eski sahiplerini alarak müdahaleye geliyor ABD; bu sizce yeterince önemli bir mesaj sayılmaz mı?
Günümüz ortamında ‘koltuk generalleri’nin pek dillendirmedikleri önemli bir soru daha var: Müdahale planlayanlar Suriye’de ne sonuç almayı hedefliyorlar; Esad-Baas rejimini devirip demokratik bir hükümetin oluşmasını mı sağlayacaklar?
Türkiye’nin baştan beri savunduğu üzere...
Sorunun cevabı neredeyse kesin: Hayır... Özellikle Mısır ve Tunus’ta sandığın belirlediği tablo Batılı güçlerin hiç hoşuna gitmedi; bunca kanın dökülmesine seyirci kalmalarına yol açan, Suriye’de de benzer bir tablonun çıkabileceği endişesidir zaten... Esad-Baas rejiminin devrilmesini isteselerdi, bunu getirecek müdahale için iç-savaş boyunca ellerine hayli gerekçe geçmişti; kıllarını kıpırdatmadılar...
Üçlü ittifak (ABD, İngiltere ve Fransa), büyük ihtimalle, Esad’lı ve hatta Baas’lı bir formülü tercih eder. Tabii biraz ehlileştirilmiş, uslu hale getirilmiş, tövbekâr olmuş haliyle...
“Müdahalenin eli kulağında” deniliyor ya, karar sürecinin bu kadar uzun sürmesi, Sykes-Picot türü müzakerelerin vakit almasından olabilir. 1916’da kotarılan beş ay sürmüştü.
Acaba anlaşmanın tarafları arasında Rusya da var mı?