Her ne kadar 18 Mart münasebetiyle kalabalık törenler ve heyecanlı konuşmalar yapılmış olsa da aslına bakarsanız seksen milyon memleket evladının her biri Çanakkale Zaferini aynı heyecanla, aynı hissiyatla yâd ediyor değildi. Tam da 18 Mart günü refikimiz bir gazetede tuhaf bir yazı çıktı mesela. Liberal çevrelerde de derhal yankı bulan o yazıda Çanakkale için açıkça “keşke geçilseydi...”temennisi dile getiriliyordu.
Hiç üşenmeyip “Çanakkale geçilseydi hangi hayırlı sonuçlar doğabilirdi” diye kafa yoran yazar, ilk etapta “Hükümet, düşmanla münferid sulh istemek zorunda kalırdı. Daha az zayiatla harbden çekilmek mümkün olurdu” sonucuna varıyordu.
Dikkat çeken diğer “tahmin” veya “temenni”ler de şöyleydi: “İtilaf devletleri, Sevr’deki kadar acımasız olmazdı. ‘Bizim derdimiz Almanlarla idi. Siz niye harbe girdiniz? Harbi uzattınız. Cepheleri genişlettiniz. Her şeyin mes’ulü sizsiniz!’ diyerek bize savaş suçlusu muamelesi yapmazlardı. Arap ihtilali gerçekleşmez, Filistin, Suriye, Irak, Arabistan elden çıkmazdı. Arabistan’da Vehhabî Suud Krallığı, Filistin’de İsrail Devleti kurulmazdı. Petrol havzaları ve mukaddes beldeler işgal edilmezdi. Arap toprakları istiklalini kazanırdı ama, Osmanlı Milletler Topluluğu adıyla toparlanabilirdi.”
Doğrusu, böyle bir analiz yapabilmek için tarihi gerçekleri ters yüz etmeye bile gerek yok. Sadece Türkiye’nin bağımsızlığını, Türk Milletinin hür yaşamasını değersiz ve manasız bir istek olarak görebilmek yeterli.
Anadolu’daki Milli Mücadele sırasında birtakım İstanbul gazetelerinde de böyle yazılar çıkıyordu. Mesela Rıza Tevfik “Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır” diyordu. Mesela Ali Kemal, “Avrupa ile başa çıkmayı asırlardan beri Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabilelim” diye yazıyordu.
Bu kafadaki insanlara laf anlatmanın imkânı olmaz. Ama bunlar yüzünden kafası karışmış olabileceklere bazı tarih gerçeklerini hatırlatmakta fayda olabilir: Bir defa Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşına katılmasını “yanlış bir karar”a bağlamak yanlış. Türkiye’nin bu savaşın dışında kalma lüksü olduğunu düşünmek için İngiltere, Fransa ve Rusya’nın daha savaş başlamadan yaptıkları planlardan habersiz olmak lazım.
İstanbul hükümetinin Almanların kaşına, gözüne hayranlığı yüzünden bu savaşta ittifak blokunda yer aldığımızı iddia etmek kadar saçma bir şey olamaz ama bugüne kadar bir taraftan Kemalist propaganda, diğer taraftan Osmanlıyı İttihatçıların maceraperestliği yıktı tezine dayalı komplo teorileri bu deli saçması iddiaları gerçek gibi kabul ettirebildi.
Zaten akla ve mantığa uymayan bu iddiaları yakın zamanda gerçekleştirilen arşiv belgelerine dayalı ciddi tarih araştırmaları tamamen çürütmüş bulunuyor. İkinci sınıf popüler kitaplar yerine ciddi tarih incelemelerine bakacak olursanız Osmanlı hükümetinin her şeye rağmen savaşı son çare olarak düşündüğünü ve Almanlarla ittifak dışındaki diğer seçenekleri de teker teker yokladığını görürsünüz.
Ama karşı taraf Osmanlıyı aralarına almayı değil, bir an önce Osmanlı arazisini paylaşmayı düşünüyordu. Sykes Picot Planı her ne kadar 1916’da imza altına alınmış olsa da paylaşım anlaşmalarının savaş başlamadan yapılmış olduğu biliniyor. Fransızlar Suriye ve civarını, Ruslar İstanbul ve Boğazları, İngilizler petrol bölgesi olan Irak topraklarını ve Körfez çevresini istiyordu.
Bu yüzden “savaşa girmeseydik İngilizler bizi şöyle severdi, Çanakkale geçilseydi böyle severdi...” diye yapılan spekülasyonların temeli yok.
Şu kadarını söyleyeyim: “Çanakkale geçilseydi şöyle olurdu, böyle olurdu” diye bugün uçurulan balonları Savaş sırasında bütün yalanıyla dolanıyla işleyen İngiliz propaganda makinası bile vaat etmemişti. Gerisini siz düşünün.