Ortak TV yayını için tarih, yer, yöntem ve moderatör belli oldu ama tartışma bir türlü bitmedi. Herkes durduğu yerden “ya siyasi, ya şahsi hesap görme derdinde”.
En komik ve en sakil tartışma ise AK Parti’ye mi yoksa CHP’ye mi yakın gazetecilerin daha “tarafsız ve bağımsız gazeteci” olduğu şeklindeki tartışma. Üstelik bunu bir de “merkez medya”, “yandaş medya” çarpık tanımı üzerinden yapıyorlar ki akıllara ziyan.
***
Gazetecilikte tarafsızlık ne mümkün ne gereklidir.
Gazeteciler tarafsızdır, tarafsız olmalıdır lafı palavradan ibarettir. Çünkü gazetecilikte tarafsızlık değil nesnelliktir önemli olan.
Herkes gibi gazetecilerin de bir dünya görüşü elbette vardır, olması normaldir, olmaması hastalıklı bir haldir.
Zira haber üretimi yani bir olayın-bir gelişmenin haber olarak yeniden kurgulanması süreci, aynı zamanda bir olay-olgu-algı-duygu üretimidir ve bu süreçlerde meslek kuralları ve ahlakı kadar gazetecilerin fikri birikimi, vicdan anayasası ve dünya görüşü de sürece dahil olur. Aksini iddia etmek saçmadır.
Düşünün. Dünya üzerinde, bölgemizde, ülkemizde, şehrimizde her gün, her saat, her dakika binlerce, on binlerce olay-gelişme yaşanıyor. Bunca olay arasından hangilerinin haber olduğunu, hangilerinin olmadığını, hangilerinin gazeteye ya da haber bültenine gireceğine, hangi büyüklükte ve hangi detaylarla gireceğine gazeteciler karar veriyor. Seçim yapılıyor yani!
Seçimin olduğu yerde tarafsızlık yoktur. Her seçim bir diğerini seçmemektir çünkü. Dolayısıyla taraf olmaktır.
Üstelik her haber, her başlık, her spot, her fotoğraf, her video, kurulan her cümle, cümle sonuna yerleştirilen her yüklem bir seçimi gerektirir.
En basit, en çıplak haliyle bu böyledir. Siyasi haber takiplerinde ise konu çok daha katmanlıdır ama işleyiş genel manada değişmez.
Lakin bir gazetecinin bir meselede fikrinin olması, hatta duruşunun sabit olması onun kötü gazeteci olduğu anlamına da gelmez.
O noktada önemlidir işte nesnellik.
Haberleştirilen olayda-konuda 5N 1K kuralına uymak, haberi somut bilgi ve belgeler üzerinden kurmak ve taraflara söz hakkı tanımaktır önemli ve gerekli olan.
Haber değil yorum-analiz yapan gazeteciler için bu çerçeve şüphesiz daha esnek ama o da yalan, iftira ve hakaret sınırına kadar.
***
Gelelim Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu ortak yayınına.
AK Parti’nin moderatör olarak önce Uğur Dündar’ı sonra İsmail Küçükkaya’yı önermiş olması akıllıca bir taktik hamle. Yoksa Küçükkaya’nın, Dündar kadar CHP taraftarı olduğunu elbette biliyordur Binali Bey ve ekibi.
Ama buna rağmen tercihini Fox TV sunucusundan yana yaparak hem siyasi manevra hem moral üstünlüğü elde etti Yıldırım.
CHP adayı, ekibi ve destekçileri için şimdiden sıkıntı sebebi.
Bu sıkıntıyı da “iktidara yakın medyadan hiç gazeteci önermediler, çünkü yok, iyi ki merkez medya var” diyerek dışa vuruyorlar zaten.
Tarafsızlık bahsini zaten açtım, şunu da kestirmeden söyleyeyim. Ne Fox TV merkez medyadır, ne okurlarını fanusa kapatıp zehirleyen Sözcü gazetesi.
***
Türkiye medyasında bir bütün olarak sorunlar olduğu, bu sorunların bazılarının iletişim imkanlarının değişmesiyle, bazılarının mesleğin yeniden tanımlanması ve gazeteciliğin buna göre biçimlenmesi gerekliliğiyle ilgili olduğu ortada.
Lakin bu durumdan hiç kimse, hiçbir kesim azade değil.
Ama haliyle, sırf devlet düşmanlığı, iktidar karşıtlığı yapmak için terör örgütlerine dahi müsamaha gösteren, terör propagandası yapmaktan çekinmeyen gazeteciler ve medya organları varken bu konular bir şekilde tali kalıyor işte.
Tıpkı dün işini gayet düzgün yapan onca gazeteciye hem üstünlük taslayıp hem çeşitli imkanlar karşılığı yahut şahsi ikbal umuduyla iktidar övgüsü yaparken bu imkanlar kaybedilince kendini birden “muhalif ak kaşık” ilan edenlerin deşifre edilmesinin tali ve pek gereksiz kalması gibi.