Zafer, tarih bölümünde hoca idi. Tarihe herkesin merakı var zannediyordu. Ama herkesin ilgisini çekecek, alaka uyandıracak bir mesele bulmak her zaman kolay değildir doğal olarak.
Akademisyen Zafer’in işleri her zaman biraz garip idi. Akademisyen dediğimiz yani üniversitede hoca diyelim de milleti merakta bırakmayalım. Zafer, tarih bölümünde hoca idi. Tarihe herkesin merakı var zannediyordu. Akademisyen kısmı için kendi branşı insanlık için vazgeçilmezdir. “Herkesin tarihe ilgisi vardır önemli olan ilgi çekecek konuyu bulmaktır.” derdi Zafer. Ama herkesin ilgisini çekecek, alaka uyandıracak bir mesele bulmak her zaman kolay değildir doğal olarak.
Bizim hikayemiz de Zafer’in bu merakının başına neler açtığı ile ilgilidir.
Zafer nişanlı görmeye gitmiş. Nişanlısı Feraye nasıl hanım hanımcık, nasıl usul erkan bilir bir kızdı Yarabbim! Sanırsınız ki saraylarda büyümüş. Anne babasından geliyordu bu terbiyesi muhakkak. Karı koca bilinmez bir sebeple her şeyi ağdalı yapmaya yani her işlerini merasime tabi, törenli yapmaya meraklıydılar. Acıktıysanız mükellef bir sofra kurulacak. Çay içmek için porselen demlikler. Çay takımları, yanında atıştırmalıklar. Anne baba böyle olunca evin tek çocuğu olan Feraye de onlara uygun yaşamaya alışmış bir kızdı.
İşte bu aileye yerinde duramayan akademisyen oğlumuz Zafer damat olarak gelmiş idi. Ve nişanlısı Feraye’yi görmeye gitmiş. Tabi eli boş gelinmez. En pahalı çikolatalardan ve kayınvalidesinin pek sevdiği sarı güllerden almış. Hoş beş edildikten sonra yemeğe geçilmiş. Sessiz bir aile olduklarından müzik eşliğinde sakin bir yemek yeniyormuş. O sırada Zafer’in tarih öğreteceği tutmuş. Ve başlamış konuşmaya. Konu dönmüş dolaşmış. Temizlik meselesine gelmiş. Zafer eskilerin “tanzifat” dediği temizlik meselesini, ülkemizdeki ilk belediyecilik işlerini falan anlatırken “Eski adamlar temizlik işçisine ‘tanzifat amelesi’ derlerdi. Ne kadar ilginç değil mi efendim. Mesela siz de temizlik konusunda emek veren ev kadını taifesinden olarak bir çeşit tanzifat amelesi sayılırsınız.” demiş kayınvalidesine. Kadıncağız ilk başta anlamamış. “Neden ben de tanzifat amelesi olacakmışım yavrum?” demiş. “Efendim ev temizliğine emek harcıyorsunuz. Ve bu kadın emeğinizin karşılığı da maalesef yok. Bu açıdan...” demiş. Ama baltayı taşa vurduğunu anlamış Zafer iş işten geçtiği için de toparlayamamış. Kayınvalidesi bana “amele” dedin diyerek başlamış ağlamaya. Zafer çırpındıkça batmış. “Aslında hepimiz ameleyiz efendim...” falan demişse de kayınvalidesi ağlayarak kalkmış sofradan. Kayınpeder de peşinden gitmiş. Sofrada yalnız kalan Feraye ile Zafer başlamışlar aşık atışmasına. Feraye; “Anneme amele demek nerden çıktı Zafer? Rica ederim şu tarih meselelerine girme. Annem şimdi ne kadar üzüldü biliyor musun? Ve annem üzülünce saçları dökülür.” demiş. Zafer saçları dökülenlere antik Mısır’da kaynatılan bir ilacı anlatmaya başladığında Feraye “Üf yeter artık bu kadar tarih” diyerek masayı terk etmiş. Zafer kuş sütü eksik olan sofrada tek başına kalınca çaresizlikten epeyce yemiş sonra da usulca kapıyı çekip çıkmış evden.
Nişanlısıyla tam iki ay yirmi gün küs kalmışlar. Bu sırada Zafer kendini sorgulamış, tarih anlatma merakından nasıl kurtulacağını düşünmüş. Ama tarih anlatmadan yaşamanın nasıl mümkün olacağını bilmediğini anlamış. Çocukluk günlerinde oyunlarda hep öğretmen olduğunu hatırlamış. Ben anlatmadan yaşayamam Feraye diye bir de mektup yazmış nişanlısına. Nişanlısının mektuba cevabını beklerken. Kendine yeni işler yeni projeler çıkararak vakit geçirmiş. Sonunda Feraye’den mektup gelmiş. Mektubunda Feraye uzun yazmamış üç cümle ile cevap vermiş. “Bu iş yürümez. Sana mutluluklar dilerim. Sen en iyisine layıksın.” Zafer üzülmüş, “...en iyisi sendin be Feraye” demiş ağlamış günlerce.
Ama vakit hızlı geçiyor ve geçerken de açık yaraları kapatmak konusunda pek mahirdir zaman. Öyle olmuş. Zafer’in açık yarası kapanmış. Kendi bölümünde hoca olan ve tarihe çok meraklı Zeynep Hanım’la hayatını birleştirmiş. Feraye ve ailesi tarihe ne kadar uzaklarsa Zeynep Hanım da o kadar meraklıymış. Zeynep Hanım ile fakülte kantininden alınmış simit ve çay eşliğinde uzun tarih sohbetleri yapmışlar. O sırada laf nasıl olduysa “tanzifat amelesi” meselesine gelmiş. Zafer acı hatırasını bir de Zeynep Hanım’a anlatmak istemiş. Ama Zeynep Hanım gülmüş. “Biliyorum bu hikayeyi. Sizi eski nişanlınızdan ayıran bir meseledir ve fakültede herkes bilir bu meseleyi. Sıkmayın canınızı.” demiş. “Ve zaten hepimiz ameleyiz değil mi canım?” diyerek gülmüş bir zaman. İşte Zafer’in tarih anlatma merakıyla nişanlısından ayıran ‘tanzifat amelesi’ meselesi böyle.
Zafer hâlâ tarih anlatıyor. Ve her meselenin sonunu aynı bitiriyor. “Hepimiz ameleyiz sonuçta değil mi efendim?”