30 Ağustos zaferiyle taçlanan Kurtuluş Savaşımızda, halkımız işgalcilerin ağır silahlarına karşı yeri gelmiş kazmayla kürekle, orakla çekiçle savaşmıştır.
Yeri gelmiş toplarıyla, mitralyözleriyle üzerine gelen emperyalistleri durdurmak için göğsünü siper edip bedenini kalkan gibi kullanmıştır.
Ön saftakiler vurulup toprağa düşünce, arka saftakiler hemen onun yerini almıştır.
Çocuk yaştakilerden yaşlılara kadar halkımızın böylesine destansı bir direnişi olmasaydı, Kurtuluş Savaşımızı hangi komutan kazanabilirdi?
Halkımız Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi 15 Temmuz’da da destansı bir direniş sergiledi.
Emperyalist işgal girişimini durdurmak için, darbecilerin tanklarına karşı bedenini siper etti.
Ve sonuçta halkın gücü tankın gücünü yendi.
Peki gerçek buyken, özellikle Ergenekon, Balyoz gibi davalarda yargılanmış subaylar neden halkın gücünü küçümsüyor.
Bunlar sık sık televizyonlara çıkıp “Halkın gücü tankın gücünü yenemez” diye konuşuyor.
Yine bunlar “ 15 Temmuz’daki darbeyi halk önlemedi; Fethullahçı darbeye karşı olan subaylar önledi” diyor.
Bunlar milleti küçümsüyor; subayı yüceltiyor.
Aslında milleti küçümseme, subayı yüceltme eski Türkiye’deki devletin zihniyetidir.
Bu zihniyete göre subay esas oğlan, millet ise Figüran Osman gibi bir şeydir!
Subaylar millete hep Figüran Osman muamelesi çekmiştir!
Millet seçmiş, onun seçtiklerini subaylar devirmiştir.
Subaylar, ülkemizde demokratik seçimlerin başlangıç tarihi olan 14 Mayıs 1950’den sonra her altı yılda bir ya darbe ya da darbe girişimi gerçekleştirmiştir.
Bu da milletin iradesinin hiçe sayılması, milletin adam yerine konulmaması demektir.
Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı olarak benim için önemli olan Mustafa Kemal, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” demiştir.
Ama bu daha sonra “Hakimiyet kayıtsız şartsız subayındır” şekline dönüştürülüvermiştir!
Oysa ülkenin asıl sahibi subay değil millettir.
Ne var ki bunu bir türlü kabullenemeyen subaylar ile sivil militaristler, bugünlerde “Güçlü ordu olmazsa güçlü ülke olmaz” diye bir propaganda yapıyor.
Bununla beyinleri narkozlamaya çalışıyor.
Mesela Japonya’nın daha düne kadar ordusu bile yoktu; ama Japonya dünyanın en güçlü ülkelerinden biri.
Mesela Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uzunca süre ordusu bile yoktu; ama Almanya dünyanın en güçlü ülkelerinden biri.
Güçlü ordusu olmadan ve hatta ordusu olmadan da güçlü ülke olunabiliyor demek ki.
Sakın yanlış anlaşılmasın; güçlü ordumuz olmasın demiyoruz.
Ordumuz güçlü olsun diyoruz.
Biz sadece subayı yüceltip milleti küçümseyen zihniyete itiraz ediyoruz.
Milletin seçtiği iktidarın, darbeye kalkışan kışlalardaki tankları, zırhlı araçları bugünlerde şehir dışına kaydırmasına bile “Ordu düşmanlığı yapmayın” diye karşı çıkan zihniyete itiraz ediyoruz.
Ordunun, subayın asıl yeri savaş alanlarıdır; darbeye kalkışacağı şehir içleri değildir.
Tanklar da yürütülecekse milletin üzerine değil, bugün Suriye’de olduğu gibi Türkiye düşmanlarının üzerine yürütülmelidir!