Geride kalan birkaç gün gösterdi ki yeni başbakan ne yaptığını bilen ve hedefleri olan bir adam. Üzerine aldığı sorumlulukların farkında; ayrıca da başbakan olmaktan çok o sorumlulukları yerine getirme hedefinden mutlu olacak. Esasen güçlü bir başbakanlıkla, zor sorunların üstesinden gelmek birbirinin destekleyicisi iki ünite... Sözlerinin satır aralarından belli ki Ahmet Davutoğlu bu denklemin farkındadır.
Zor olanı; yani, büyük sorunları çözerken zeminde medeniyet, ahlak, estetik ve felsefe üretmeyi tasarlamayı da ihmal etmiyor. Bir yandan 2023 ekonomik hedeflerini vaadediyor, öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kendisine bağlayarak yeni bir “icraat” alanı açmaktan çekinmiyor. Ya da çözüm sürecini tümüyle üstlenmekten kaçınmıyor.
Maksimum katılımlı inşa misyonu
Davutoğlu’nun doğal politik misyonu Yeni Türkiye’yi inşa vazifesidir. Öncelikle de eski Türkiye’den kopuşu sağlamak... Yani, iki Türkiye arasında hala ayakta olan köprüleri yıkmak.
Kürt sorunu, paralel vesayet girişimleri ve anayasa üç büyük köprüdür. Yeni bir dönemden ve ülkeden söz etmek için bu köprülerin de yıkılması şarttır. Asma köprüler, halatlar belki hep olmaya devam edecek ama bu üçü dinamitlenmeden Yeni Türkiye hiçbir zaman güvenli olmayacaktır.
Yıkmak yetmez yenisini inşa ederken de en büyük katılımı sağlamak gerekecektir. Bugüne kadar sorun olan ne varsa bundan sonra olmaması için daha çok katılım, daha renkli bir yapı, çok sesli bir yönetim ve muhakkak surette ayrımsız bir sistem inşası...
Cumhuriyet’in yanlışları neydi unutmayalım. Yeni Türkiye’yi kurduktan sonra hepsini unutalım, gitsin.
Tek tipçi, tek ırkçı, tek kimlikçi, tek kıyafetçi, tek ideolojici, tek bakışçı... Hasılı, tekçi vatandaş tanımından çoğulculuğa. Farklı fikirler, farklı ideolojiler, farklı etnik kimlikler, farklı kıyafetler ve sebebine bakılmaksızın bütün farklılıklar...
Ana sermaye hazır
Zaten öyle olduğumuza göre; yani, kimimiz Türk, kimimiz Kürt, kimimiz laik, kimimiz dindar, kimimiz Alevi, kimimiz Sünni, kimimiz başörtülü, kimimiz başörtüsüz olduğuna göre sistemin de bütün bu renkleri barındırmasından daha tabii ne olabilir? Herkesin herşeye, eşit ve adil erişimini temin etmekten daha makul bir hedef ne olabilir?
Başbakan Davutoğlu’nun taahhüt ettiği belki zor ama en azından toplumun zihninin hazır olduğu bir misyondur.
Bu ülkede, Kürt sorununu çözmek, paralel vesayetten kurtulmak ve yeni bir anayasa ile yola devam etmekten daha çok istenen üç şey var mı acaba?
İyi bir başbakanın birinci özelliği nedir?
İyi bir başbakanlığın birçok şartı vardır; güçlü liderlik, kararlılık, ekip çalışması vs. Ama olmazsa olmaz olanı çalışkanlıktır. Vizyonu, perspektifi olmayan çalışamaz, en fazla çalışıyor görünür. İyi bir perfomansın yüzde 70’i, belki 80’i çalışkanlıktan geçer. İşine sahip olmaktan ve yorulmamaktan.
Davutoğlu, kesinlikle çalışkan bir politikacı. Sorumluluk üstlenmekten çekinmeyen, kendine iş üreten ve merak eden bir profil. Tıpkı selefi Erdoğan gibi. Hangi saat olursa olsun ikisi birbirlerini aradıklarında telefonları açık olacaktır.
Bu açıdan da tam bir devir-teslim olduğu kesin.
Evet, başarı için çalışkanlık şart... Gerisi? Gerisi ise talih olmalı.
O cümle yine hortladı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle dedi:
“Ülkemiz çok güzel, insanımız da çok güzel. Kötü olan, emin olun ki politikacılar.”
“Herkes iyi politikacılar kötü” sloganı, tek parti yıllarından askeri darbe zamanlarına kadar uzun bir devri ifade eder. Son 10 yılda adım adım tasfiye edilen, tarihe gömülen bir devri...
Şimdi 2014 yılında Kılıçdaroğlu’nun dilinden hortlaması “Evet, bir zamanlar böyle bir söz vardı” nostaljisini uyandırıyor.
Bu laf için CHP’nin siyasete bir türlü saygı gösterememesinden tutun da halk dalkavukluğuna kadar birçok şey söylenir ama gerek yok. O devirler geride kaldı. Halkın Cumhurbaşkanı’nı da seçtiği günlerdeyiz artık.
Şu kadarını söyleyelim... İnsanın hiç olmazsa yaptığı işe saygısı olmalı.