6 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimi, ABD’yi çoktan bir seçim atmosferine sokmuş durumda. Demokrat Obama ile rakibi cumhuriyetçi aday eski Massachusetts valisi Mitt Romney, ellerine geçen her fırsatı kendilerini ifade etmek için kullanıyorlar. Obama, başkan olması nedeniyle basın yayın organlarında yer almak açısından Romney’den daha şanslı, ancak ABD’de televizyon ya da gazetelerde daha fazla görünmek değil, göründüğünde neyin nasıl söylendiği dikkate alınıyor.
Birçok gelişmiş demokraside olduğu gibi ABD’de de, lider adayları seçim tarihi yaklaştığında en büyük sınavı televizyon karşısında verirler. Bu çerçevede Türkiye’de katiyen alışık olmadığımız biçimde, rakipler iki yol izlerler. Biri, adayın doğal halinin, espri yeteneğinin ve hatta genel kültürünün sınanmasına olanak veren talk show adı verilen programlara katılmaktır. Diğeri ise, rakiplerin deneyimli bir moderatör eşliğinde birlikte yer aldıkları bir tür açık oturum niteliğindeki programlarda yer almak almaktır. Liderlerin birlikte katıldıkları programlar, genel olarak seçimlere yakın tarihte yapılır, kıran kırana geçer ve kararsız seçmeni hedef alır.
Güldürürken anlatmak
Birkaç gün önce, ABD Başkanı Obama’nın katıldığı bir talk show programını izleme fırsatı buldum. Program, ABD başkanını konuk eden ancak programı tümüyle başkana göre düzenleme gereği duymayan bir format sunuyordu; yani başkan bir müzik grubu ya da bir yazar gibi stüdyoya geliyor, spikerin kürsü görünümlü masasının karşısında ondan daha alçak duran koltuğa oturup sohbet ediyor, süre bitince stüdyodan ayrılıyor ve spiker de müzik grubunu sahneye davet ediyordu.
Sohbet, iki arkadaşın samimi muhabbeti gibiydi; spikerin esprili yaklaşımlarına Obama gayet komik ve zekice yanıtlar veriyordu. Spiker Obama’nın okul yıllarından kalan bir fotoğraf çıkarınca, saç, kıyafet ve dekorla ilgili yorumlar başkandan geldi; başkan kendi fotoğrafına karikatür muamelesi yapabildi.
Rakibi hakkında sorulan soruya son derece kibar yanıt verirken, sohbet arasında önceliklerine değindi. Doğrusu neşeli bir ortam olduğu için benim de aklımda kaldı; ciddi ciddi söyleseydi muhtemelen bu kadar dikkatimi çekmezdi, eğlenerek öğrenmek bu olsa gerek. Obama, önceliklerinin işsizlik ve temiz enerji olduğunu vurguladı ve nitelikli insan yetiştirmenin önemini vurgulayarak üniversite eğitimine dikkat çekti. ABD’de de üniversite eğitimi çok maliyetli olduğundan bu konuda yapılacak reform için Kongre’yi ikna etme görevinin de toplumda olduğunu hatırlattı.
Az ve öz konuşma
Obama, kısacık sohbetinde başkan ile Kongre arasındaki güçler ayrılığına, toplumun milletvekillerine nasıl baskı yapabileceklerine, sosyal adaletin önemine ve ABD’yi Hindistan ve Çin gibi bilim ve bilgi teknolojilerinde ilerleyen ülkeler karşısında güçlü kılmaya dikkat çekti. Kısacası, kendisini dinleyen kişileri can evinden vuran, ‘yarın endişesi’ne çare üreten bir başkan profili çizdi; olmayacak hayallerden, ABD’nin dünyadaki gücünden, büyük Amerika’dan, tarihin yüklediği rollerden falan hiç söz etme gereği duymadı. Özgüven ile samimiyet, tevazu ile zeka ancak bu şekilde sergilenebilirdi; gidip oy veresim geldi.
Bu tür programlara katılan başkan adaylarının epeyce ders aldıklarına şüphe yok. Adaylar, ne olduklarını ve ne olacaklarını; ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını sunarken vücut dillerini ve lisanlarını bir teminat olarak kullanma konusunda epey çalışıyor olmalılar. Sakin, saygılı, güler yüzlü, komik ama kararlı bir görüntü veren Obama’nın katıldığı programı izlerken, bu kadar az sözle nasıl bu kadar çok şey söylenebilir diye düşünmeden edemedim.