Köprü üzerinde linç edilen ana kuzularına ağlayan ve “Biz de askerlik yaptık, biliyoruz herhalde... Ne yapsalardı yani, komutanların verdiği emri uygulamasalar mıydı?” diyerek o ana kuzuların için “şefkat” bekleyen, Kemal Kılıçdaroğlu, bir gün merak edip de dava dosyalarına baktı mı?
Baksaydı, köprü üzerinde kimsenin linç edilmediğini görecekti...
Köprüyü işgal eden o “ana kuzuları”, subay kıyafeti giyinmiş teröristlerden aldıkları kanunsuz emri uygulayarak, sivil insanların üzerine otomatik silahlarla ateş açtılar.
36 kişi hayatını kaybetti.
Bunların ikisi güvenlik görevlisiydi.
Linç yoktu... O ana kuzularının burnu bile kanamadı.
Katliam vardı...
Bugüne kadar hep darbecilerin hukukunu korumuş Kemal Kılıçdaroğlu, bu aleni gerçeğe rağmen, hâlâ “köprü üzerinde linç edilen ana kuzuları” edebiyatı yapıyor ve hiç utanmıyor.
Maksadı, 15 Temmuz direnişini itibarsızlaştırmak...
Dahası, darbelere karşı halkın direnişini “caydırıcı” olmaktan çıkarmak...
Bunlar hep FETÖ akılları...
Kılıçdaroğlu da, bir FETÖ sempatizanı ve muhibbi olarak bu aklın gereğini yerine getiriyor.
Daha önce de bir vesileyle yazmıştım:
Ergenekonsoruşturması sürecinde Hanefi Avcı’nın da avukatlığını yapmış olan bir zat, Kılıçdaroğlu’nun FETÖ aşkını şöyle anlatıyordu: “Cemaate karşı bir duruş sergilemesi noktasında Kılıçdaroğlu’yla bir dizi görüşme yapmıştım. Bu görüşmelerin tamamında, CHP milletvekili Şevki Kulkuloğlu da bulundu. Kılıçdaroğlu’na, cemaatin devlet kurumlarını fiilen ele geçirdiğini, özellikle Emniyet ve Yargı’daki elemanları vasıtası ile çok büyük bir güç haline geldiğini detayları ile anlattım. Bir süre sonra Kılıçdaroğlu 360 derece dönüş yaptı. Bu dönüşün nedenini Kulkuloğlu son ziyaretinde bana anlattı. Ancak partisine ihanet eden adam olmamak için kamuoyu ile paylaşamayacağını söyledi. Anlattığı şeyler CHP’nin kaldırabileceği şeyler değildi. Bende kalmasını istediği için detaya girmiyorum. Ancak bir gün konuşursa Kılıçdaroğlu’nun o koltukta duramayacağını iyi biliyorum.”
Kılıçdaroğlu’nun FETÖ aşkına bir başka örnek:
Hayko Bağdat, Taraf gazetesinde Kemal Kılıçdaroğlu’yla bir söyleşi yapıyor. Kasım 2013... Henüz 17/25 girişiminin düğmesine basılmamış.
Hayko Bağdat soruyor: “Ergenekon, Balyoz gibi davalarda hukuki aksamalar olduğunu ifade ediyorsunuz. Fetullah Gülen cemaatinin bunda sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyor musunuz?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Yargıçların belli bir merkezden talimat aldığı ve o talimat çerçevesinde yola çıktıkları söyleniyor. Ben bu talimatın siyasal iktidar tarafından verildiğini düşünüyorum. Yani bunu cemaate değil doğrudan doğruya iktidarın yargı üzerindeki baskısına bağlıyorum.”
Bir başka örnek (bu kez 17/25 Aralık girişimi yaşanmış ve FETÖ’nün darbeci bir örgüt olduğu tescil edilmiş):
FETÖ kanallarının uydudan çıkarılmasından sonra Zaman gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Ünal ve Kemal Kılıçdaroğlu bir araya geliyorlar.
Bu bir araya gelişi, Mustafa Ünal iki gün sonra, “Cemaat mazlum...” başlığıyla yazı konusu haline getiriyor.
Bu görüşmede Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullanıyor: “Ben cemaat için örgüt demedim... Cemaat mazlum... Mazlumu savunmayacağız da kimleri savunacağız?”
Bir başka örnek:
Nazlı ÇelikStar TV’de soruyor: “İllegal dinleme kayıtlarını sıkça dinlettiniz. Bu konuda hukuka bağlı kalmak gerekmez mi?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Şimdi bakınız. Toplumsal yarar denen bir kavram var...” (Dikkat: Kılıçdaroğlu, “toplumsal yarar” diyerek, yasaların ve ahlakın suç saydığı bir eylemi meşru gösteriyor.)
Bir başka örnek:
Didem Arslan Yılmazsoruyor: “Poliste veya yargıda camiamın hakim olduğuna dair görüşler var, size böyle bir rapor geldi mi? Poliste veya yargıda böyle bir örgütlenme var mı?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Elimizde böyle bir veri yok. Ben bir belge görmeden anlatımlardan yola çıkamam... Benim bir şeyi dillendirmem için bir kaynak, bir belge olması lazım.”
Elinde belge olmadan her türlü iddiayı seslendiren ve 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” demekten kendini alamayan Kılıçdaroğlu, “Fetullah Gülen’le görüşür müsünüz?” sorusu üzerine de şöyle diyor: “Görüşmedim ama talep gelirse görüşebiliriz.”
15 Temmuz direnişi olmasaydı bu görüşme gerçekleşecekti.
Kılıçdaroğu bu görüşmeden belki de “Başbakan” olarak çıkacaktı.
Bunu yapacak tıynete sahiptir, hiç kuşkunuz olmasın!