Topraklarının yüzde 20’si 20 yılı aşan süredir işgal altında olan Azerbaycan’ın, 26 Şubat 1992 Hocalı Katliamı nedeniyle Ankara’ya taşıdığı feryadının özel toplantısından çıkıp TSK’nın Suriye topraklarında harekat başlattığını öğrenmek ve öğrendiğini sabaha kadar beyninde sır olarak saklamak farklı bir duygu...
Azerbaycan silahlı kuvvetleri, bundan 20 yıl önceki gibi değil, güçlü, her alanda Ermeni işgalini sonlandırabilecek kapasiteye sahip ama, ilk mermiyi sıkmak için “stratejik” bir karar gerekiyor: Ermeni topraklarını o ulusun askerlerinden çok, Rus askerleri bekliyor!..
Ermeni-Azeri temas noktasında yaşanılan çatışmalar “taktik üstünlük” sağlama yönünde, ama, o topraklara girmek ve Rus askeriyle karşılaşmak “stratejik” önemde...
Konuyu, TSK’nın Suriye topraklarında gerçekleştirdiği “Şah Fırat Harekatı”ndan yola çıkarak anlatmakta yarar var...
Taktik bir harekat...
“Taktik askeri harekat”tan sonu “stratejiye” dayanan bir takım yorumlar çıkarmak için üç özellik gerekli: a- cehalet, b- aptallık, c- kötü niyet.
Harekatın duyulmasından sonra Türkiye’nin “stratejik geri çekilme gerçekleştirdiğini” savunan bir takım fikir erbabı ilk iki kritere uymadığına göre, üçüncü üzerinde durmakta yarar var...
1974 Kıbrıs Harekatı “stratejik” bir askeri harekattır. Türkiye, o harekatla, yalnız Kıbrıs adasının değil, bütün Doğu Akdeniz’in dengelerini değiştirmiş ve o bölgede “hakim unsur stratejisi” olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
2015 Şah Fırat Harekatı “taktik” bir harekattır. Türkiye, bu harekatla, askerini yine Suriye toprakları içinde daha güvenlik bir noktaya çekmiş, kendisini, kullandıkları milis teşkilatları aracılığıyla bir savaşa zorlayacak tüm küresel güçlerin oyununu baştan engellemiştir.
“Devlet aklı”, Süleyman Şah Türbesi’ne “kimin attığı belli olmayan” üç-beş roketin düşmesi halinde Türkiye’nin, tek başına büyük bir savaş riskiyle karşı karşıya kalacağını anlamış ve Suriye’ye dönük herhangi bir strateji değişikliği işareti vermeden taktik bir adım atmıştır. Süleyman Şah’ta indirilen bayrağın, yine Suriye topraklarında dikilmesi, strateji değişikliği tartışmalarını sonlandıracak bir karardır.
Sun Tzu der ki...
İnsanoğlunun ilk strateji uzmanı, Milattan Önce 5’nci yüzyılın Çinli generali ve felsefecisi Sun Tzu’nun şu sözü bugün de bütün Harp Akademileri’nin çıkış noktasıdır: “Taktiği olmayan bir strateji zafere giden en yavaş yoldur. Stratejisi olmayan bir taktik ise yenilgi öncesi kuru gürültüden ibarettir...”
Türkiye’nin Şah Fırat Harekatı’nda uyguladığı taktiğin arkasında strateji olduğunu Eşme’deki bayrak gösteriyor. herhangi bir strateji olmadan Süleyman Şah çevresinde cengaverlik gösterisi yapılsaydı, bu, belki de 5 yıl sürecek ve sonu da belli olmayan bir savaşın başlangıç noktası olacaktı...
Askeri kurmayların Şah Fırat Harekatı, Sun Tzu’nun şu sözlerini doğrular nitelikte: Akıllı general, karşısındakinin neyi savunduğunu bilmediği bir noktaya saldıran ve karşısındakinin neye saldırdığını bilmediği anda savunmaya çekilendir...
Türkiye’yi bir komplo sonucu savaşa sürüklemeyi planlayanların kullanabilecekleri bir Süleyman Şah Türbesi yok artık, akıllı general, Eşme’de savunmasını garanti ettiği, düşmanın ise neye saldıracağını bilmediği bir bayrak dikmiş durumda...
Belli ki vurmaya hazırlanıyor...
Dünyada hiçbir ordu, Suriye-Irak coğrafyasında tek kurşun atmadan ve daha da önemlisi, kayıp vermeden harekat düzenleme kapasitesine sahip değil. Türkiye’nin DAEŞ gibi daha geçtiğimiz günlerde 21 masum Kıpti’nin başını vurup Mısır’a meydan okuyan bir örgütün elinden 49 rehinesini çekip alması diğer başkentlerde nasıl şaşkınlık yarattıysa, bu harekat da benzer sonuç doğurdu...
Şah Fırat Harekatı, askeri jargonda “el boşaltmak” olarak değerlendirilir. Yani, “stratejik bir harekat” planlıyorsanız, en zayıf noktanızı örnekte görüldüğü gibi, taktik bir harekatla güçlendirirsiniz...
Şu anda TSk’nın Irak ve Suriye coğrafyasında eli artık rahatlamış, atacağı yeni adımlar karşısında ağır tehdit altında kalacak unsurlarını garanti altına aldığı görülmektedir...
Devamındaki rotanın Halep ve Musul olup olmadığını, orada yaşanılacak gelişmelere Türkiye’nin nasıl müdahale edeceğini birlikte izleyeceğiz...
Görünen, ilk kez, ABD-Türkiye-Rusya üçgeninde yeni bir “mutabakatın” şekillendiği ve Türkiye’nin sınırlarının ötesinde sürüp giden kanlı hesaplaşmalardan doğan riskleri yok etmekte elinin rahatladığıdır...
Şah Fırat Harekatı, altını çizerek söylüyorum, “taktik bir adım”dır, ama, devamında gelecek “stratejik karar” önemlidir...
Bekleyip, göreceğiz...