Çok şey öğrendim ‘Gezi hadiseleri’nden.
Birinci öğrendiğim, ‘kalkışma’dır. Parkta ağaç dibinde bekleyenler farkında olmayabilir. Başka herkes farkında.
İsteyen tepinsin, isteyen ‘anlamadın geziyi’ diye bayat, vızıltı mahiyetinde diskurlar geçsin. Olay, başarısız bir darbe girişimidir.
“Efendim, ben 9 kere Taksim’e gittim, öyle bir şey görmedim.”
Doğru, görmeyenler çok. ‘Bakarsan bağ olur, bakmazsan göremezsin.’ Ama sen gördün ve sen zaten darbe istiyorsun kardeşim.
Böyle gösterilerin en dikkat çeken özelliği, yürüyenin, niye yürüdüğünü bilmemesidir.
60’larda, -Bugün gazetesinin de katkılarıyla- 6. Filo’yu protesto eden ‘komünistler’i kovalayan ‘milliyetçi-mukaddesatçı’ (Nasıl tuhaf bir terkip!) insanlar da, kimi, niçin kovaladıklarını bilmiyorlardı.
Ben de çok katıldım, sonradan başka şeye tahvil edildiğini gördüğüm yürüyüşlere.
İlk günlerde Gezi Parkı’ndaki polis şiddetine öfkelenen arkadaşlar, bir kaç gün sonra, orada peyda olan maoist, ulusalcı, faşist ‘güruh’un hallerine vakıf olunca orayı terkettiler.
İlk günlerde terkedenler müstesna, geri kalanların büyük ekseriyeti, darbe taraftarıydı.
‘Efendim, bunlar y kuşağı, internet çocuğu, bunlar apolitik, anlamazlar, günah çocuklara...’
Bunu söyleyen arkadaşlar da, külahıma anlatsınlar. Buradaki elemanlar her şeyin çok iyi farkında, hiç de zannettiğiniz gibi salak, şavalak değiller.
‘Efendim, partili falan da değiller.’
Su katılmamış yalan. Bunların en az yüzde 70’i (bazı ölçümlere göre yüzde 85’i) CHP’ye oy veriyor. Geri kalanı da, İP’ye, ÖDP’ye falan... Biraz PKK’lı, biraz DHKPC’li biraz SPD’li, bir miktar da ecnebi...
Halk arasında en fazla yüzde 25 olan, Şişhane’yi yukarı çıkınca kod farkından mı üç kat artıyor? Bunu mu anlamadım ben yoksa?
‘Ama namaz kılanlar vardı.’
Doğru, geldiler, ‘vazife’lerini yaptılar, gittiler. Siz onlardan razı oldunuz, onlar da sizden razı oldu.
Zaten böyle şeylerden maksat, ‘rıza’ değil midir? Alan razı, veren razı. Alışveriş işte. (Din de alışveriştir bir bakıma. Kur’an’da yazar.)
Gezi olaylarıyla ilgili ‘komplo teorileri’ var mıdır? Bu teorilere itibar etmek caiz midir?
Güzel soru.
Gezi Parkı’yla ilgili en naif, en uçuk komplo teorisi, bu olayların maksadının ‘darbe olmadığı’ iddiasını içeren komplo teorisidir.
Ben komplo teorilerini, düşünmeye faydalıdır, olayları anlamakta kolaylık sağlarlar diye severim. Ama hiç inanmam.
Çünkü, eğer bir komplo teoriniz varsa, insanları ona inandıracak malzeme bulursunuz.
İşin ilginç tarafı, aynı konuda başka bir komplo teoriniz varsa, insanları ona da inandırmaya yetecek malzeme bulursunuz.
Doğru olan, gerçekliğe inanmaktır.
Haziran ayında memlekette çıkan kargaşa sırasında, kargaşayı çıkaranların, kargaşaya gerek aktör gerek figüran olarak dahil olanların akıllarından geçirdikleri şey, dilleriyle ikrar ettikleri şey, ‘darbe’dir.
Endişe edenlerin, endişe ettikleri şey de, kaos ve darbedir.
‘Darbeyi kim yapacak’mış, ‘yerine ne getirecek’miş, ‘asker devrede değil’miş.
Bunu da başkasının külahına anlatsınlar, -benim külahıma anlatıldı çünkü...
Darbeyi elbette sokakta, biber gazından nefesi kesilen kızlar ve oğlanlar, yani bu memleketin çocukları, yapmayacak.
Kimse onların altına sandalye falan uzatmayacak.
Ama darbeyi, onların sırtından yapacaklar.
Tıpkı, Tahrir’de ‘bir kaç gün daha durun burada’ diyen emekli paşaların yaptığı gibi. (Bizde de ‘bir kaç gün daha durun, AB hükümeti kapatacak’ demiyorlar mıydı?
Biz buna darbe diyoruz. Sizin orda bu usulle yumurtalı ıspanak mı yapıyorlar?
Tahrir’deki gösterilerden sonra, neden ‘sıra gecesi’ yapmadılar da darbe yaptılar?
Rabiatü’l Adeviyye’deki gösterilerden sonra niye darbe yapmıyorlar? Sapa mı kalıyor Adeviyye? Yoksa yine ‘kod farkı’ mı?
Bizim caminin imamı, hutbede, ‘Bizim memleketimizde başaramadıklarını, bakın Mısır’da nasıl yaptılar’ diye söyledi.
Yani, anladı herkes.
Taksim’de eksik görenler de, Mısır’a bakarak ‘harita’yı tamamladı.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için aşı yaparlar. Vücuda biraz kuvveti azaltılmış virüs zerkederler.
Böylece vücut, virüsleri tanır ve onlarla mücadele gücü kazanır. Bunun Türkçedeki adı bağışıklıktır.
İnşallah, Haziran’daki kalkışma, Türkiye’nin bünyesine, daha kötüleriyle başetmeyi mümkün kılacak bir kuvvet verir.