Kartal ya da Yenikapı’daki alanlar bizim ilgimizi çekmiyor’ sözü HDP Eş sözcülerinden Ertuğrul Kürkçü’ye ait. 1 Mayıs’ta halk ve işçilerle beraber Taksim’de olacaklarını açıklayan Kürkçü’nün sözlerine ‘Türkiye’de ve Kürdistan’da herkesi sokakta olmaya davet ediyoruz’ diye destek veren Sebahat Tuncel yetişiyor. Açıklamalardan anlaşılan işçi kardeşlerinin haklarını savunmaktan çok İstanbul valisine ve güvenlik kuvvetlerine yönelik bir meydan okuyuş söz konusu: Kimse Taksim’de olmamızı engelleyemez!
AKP’nin korkulu rüyası yaklaşıyor: 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz! Başlıklı bildiri metinlerinde ‘Taksim meydanı İstanbul’un olduğu gibi Türkiye’nin de merkezidir. Taksim meydanı halkın meydanıdır... Taksim meydanını zapt etmeliyiz’ cümleleri ile birçok ilde ‘Sabır etme, İsyan et!’ afişlerini dağıtarak tüm Türkiye halkları adına Taksim’i sahiplenme bencilliğine giden bir zihniyetin söz konusu olduğu gözleniyor. Sorumsuzca yazılmış olan metinlerin hak aramaktan veya bir günü anmaktan çok iktidarı hedef alan bir eylem özelliği taşıdığı gizlenemiyor.
Bazı sol grupların ve örgütlerin ‘Eşitlik, adalet, özgürlük için maskeleri takıyoruz. BAŞKALDIRIYORUZ!’ söylemlerine değinen gazetelerin haberlerini provokasyon diye niteleyen bir zihniyete ne deseniz boş aslında. HDP ve sol örgütlerden gelen yukarıdaki açıklamalar sonrasında bakanlar kurulunun almaya çalıştığı önlemleri bile hükümet provokasyon derdinde diye nitelemek, taksimde ısrarcı olan zihniyetin amacını ortaya net bir şekilde koyuyor.
1 Mayıs 2013’te Taksim’e çıkmak isteyen grupların 22 emniyet mensubunu yaraladığı, otobüslerin camlarını kırdığı ve otobüs duraklarını yakıp yıktığı, işportacıların zarar gördüğü ve esnafın kepenk kapattığı sözde kutlama günlerinin görüntüleri göz önüne gelince, yukarıdaki çağrıların anma ve kutlama gününden çok zorba bir anlayışın kendi istediğini dayatma çabası içinde olduğu söylenebilir.
2014 Mayıs’ında bir eylemcinin polisin karşısına geçip yaptığı müstesna (!) el hareketi ile polisi kışkırtma girişiminden sonra olayların sorumlusu olarak ‘Polis zorbalığı’ diye manşet atan medyanın da amacının işçi bayramı olduğunu söylemek yanlış olur. ‘1 Mayıs’ı AKP tatil yapmamıştır, yapmak zorunda kalmıştır. Bu başarı devrimcilere aittir’ diye düşünenlerin işçiyi anma gününde çıkan olayların sebebini emniyet görevlilerine bulması oldukça doğal.
Hürriyet ve Milliyet gazetesinin özgürlükçü yazarlarının ağız birliği yapmışçasına ‘Halkın sokağa çıkması da halkın sokağa çağırılması da bir suç değildir’ güzellemelerine giderken kutlamalar sonrasında çıkan olayları yine hep bir ağızdan polisin sözde sorumsuz davranışlarına bağlayan yazılar yazmaları, sözde özgürlükçü olduklarını kendilerince her durumda gösterebildiklerini sanmalarından ileri geliyor.
Her sene ‘1 Mayıs’da Taksim’deyiz’ diye şovenist açıklamalardan sonra polis müdahalesinin olmadığı kutlamalarda bile İstanbul’da esnafın mallarına zarar veren ve bankamatikten parayı biraz kabaca çeken bireyleri (!) ‘Onlar provokatörler’ diye geçiştirmek kendilerini aklama çabasının bir başka versiyonu olsa gerek.
Zaten şöyle bir düşünürsek; Suriye rejimi ile kavgalı olmadığımız (!), üniversitelerde karşıt görüşlü öğrencilerin olgunlukta birbirleriyle yarıştığı (!), etnik ve mezhepsel bir ayrışmayı sağlayacak provokatif eylemlerin hiç görülmediği (!), sol terör örgütlerinin eylem nedir bilmediği (!) ülkemizde, hükümetin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlanmasına izin vermemesinin bir açıklaması olamaz (!)
Nihayetinde Taksim esnafı da eylemcilerden memnun, adamlar uzun zamandır para kazanamadıkları günü özlüyor olabilirler (!) Ülkemizde özgürlük söylemi adı altında kamuya açık kapalı fark etmez isteyen istediği yerde toplanabilir (!) Hatta bazı alanlar bazı zihniyetlerin tapulu malı gibi onlara zimmetlenebilir (!) Onun için hükümet gerekeni yapmalı ve Taksim’in kutlama gününde işçi dostları olan bu kesime zimmetlendiğini açıklamalıdır (!)