Markete gittiniz. Sıraya girdiniz. Sadece iki parça ürün alacaksınız.
Kasiyeri, iki parça ürünü görünce suratı düşse… Of-pof yapsa… Yüzünüze bakmasa...
Tuhaf olur değil mi?
Neden? Çünkü kasiyer kaç ürün aldığınızla, kaç para ödediğinizle ilgilenmez.
* * *
Hastaneye gittiniz. Öksürüğünüz var. Astım mı var, bronşit mi var, kim bilir ne var diye korkarak koştunuz doktora. Doktor kontrolünüzü yaptı, baktı ki hiçbir şeyiniz yok, gıcık tutmuş meğerse, ya da mevsimsel bir etki olsun.
Doktor surat asar mı? “Hiçbir şeyin de yokmuş, boşuna meşgul ettin muayenemi” der mi?
Demez.
* * *
Peki bu örnekler zihninizde anında hangi meslek grubunu canlandırdı?
Bildiniz.
* * *
Çok sık seyahat ediyorum. Evim havalimanına 15 dakika mesafede. 5 kilometre civarı. Son yapılan fiyat artışıyla birlikte de 25-30 lira arası tutuyor. Az para değil yani. Bir o kadar daha eklesen otobüsle şehirler arası yolculuk yaparsın.
Fakat nedense bir türlü memnun edemediğimiz bir meslek grubuna dönüştü taksiciler.
En son seyahatten, Antalya’dan dönüşte gecenin 01.00’inde evime gelmek için taksiye bindim Havalimanı’ndan.
Binerken şu hislerle dolu olduğumu fark ettim.
Allahım! Binbir mahcubiyetle, utançla biniyorum resmen. Artık trip mi atar, surat mı asar, laf mı sokar… Cezalardan ceza beğen.
Tam olarak bu hislerle bindim.
Gideceğim yeri söyleyince gaza yükleniverdi taksi şoförü arkadaş.
Anladım. Beni alelacele bırakıp tekrar gelip sıraya girip yağlı müşteri bulmaya çalışacaktı.
Yani ben binince taksiciye kola kapağındaki “Tekrar Deneyin” çıkmış gibi bir şey olmuştu.
Havalimanının çıkış yolunda taksiler çarpışan arabalar gibiydi. Vızır vızır, makas ata ata bir an önce çıkmak istiyorlardı.
Neyse, ana yola çıktık. Ama nasıl basıyor taksicimiz. Öndeki kamyonların altına girmemiz an meselesi.
“Neden bu kadar konforsuz kullanıyorsun aracı?” dedim.
“- Acelem var abi” dedi şoför. Dürüst adammış.
“İyi de kardeşim, beni de otostopla almadın ki, şuan bu taksinin misafiri, yolcusu benim, beni rahat ettirmen gerekmez mi?” dedim.
“Bir şey demedik ki abi!” cevabını alınca anladım mevzuyu.
Taksiciler sessiz devrim(!) yapmışlar kendi içlerinde.
İçlerine kapanmışlar.
Protesto ediyorlar, eskisi gibi kavga gürültü yerine.
Yani şikayet etsem bir kuruma, ben suçlu çıkarım, o derece.
Taktik süper yalnız! Takdir ettim.
“Yolcuya psikolojik baskı yap, uçak altındaki bagaj gibi çalkalaya çalkalaya götür, bin pişman et”.
Devam ettim taksiciyle konuşmaya.
“Bu kadar şüphe etmeyin rızkınızdan. Beni bıraktığın köşede bir yolcunun binmeyeceğinin ve sür Taksim’e demeyeceğinin bir garantisi var mı? Ya nasip deyip güzelce sürsene arabanı be kardeşim.”
İyice sessizliğe gömülmüştü.
* * *
Taksilerle ilgili hala denetimler sınırlı.
Bakın, hala taksici olmak için bir taksicilik lisansı sahibi olma gereksinimi, bir sınav sistemi konulmadı.
Yetkililerimiz de seçimleri düşünüp endişe etmesin taksicileri karşılarına almaktan.
Sistemi güvenli hale getirmek her bir vatandaşın lehine. Taksi şoförünün ailesi de taksi kullanıyor. Bir başka taksicinin müşterisi oluyor. Düzgün taksiciler de ister bu işe bir düzen getirilmesini.
Son sözüm de taksi şoförlerine.
Canım taksici kardeşim, sevgili taksici abim. O anda arabanıza binmiş olan kişiyi Türkiye’nin en önemli insanı olarak kabul edin, öyle muamele edip öyle ağırlayın. Esnaflığa bu yakışır.
Emin olun bir yerine üç gelir, siz rızıktan şüphe ederek rızkı verenden şüphe eder duruma kendinizi sokmayın.