Her durumda muhalif bir duruş sergilemek güzeldir. Özellikle de siyasi iktidarları ilgilendiren kritik olaylarda, duygusal anlamda getirisi yüksek konularda muhalefet etmek prestijli bir iştir.
Bu yüzden de, Türkiye gibi hala soğuk savaş döneminden kalma ideolojik aidiyetlerin prim yaptığı ülkelerde, sol geleneğe mensup yazarlar için demokrat ve değişimci iktidarlara karşı muhalefet yapmak, her zaman makbul bir gazetecilik faaliyetidir.
Muhalif olmak güzeldir ama, eğer bu durum gerçeklerle bağını kopararak bir takıntıya dönüşürse, giderek kimsenin ciddiye almadığı tedavisi mümkün olmayan hallere dönüşür.
Mesela, şimdilerde Türkiye önemli bir değişim sürecini yaşıyor, geçmişiyle hem yargısal hem de ahlaki anlamda yüzleşerek bir bakıma günahlarını temize çekiyor.
Bu bağlamda, AK Parti iktidarı son on yılda çok önemli bir değişim mücadelesi veriyor. Elbette bu mücadelenin eleştirilecek yönleri de vardır.
Ama bir gerçek var ki, bu mücadele kesinlikle Türkiye’nin demokrasi bahçesini zenginleştirecek ve kalitesini arttıracaktır.
Çünkü geçmişimizde çok fazla karanlık var, dolayısıyla aydınlık için daha fazla çaba gerekiyor. Bu yüzden de, dikkatli bir eleştirel bakışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Ancak bu, Türkiye’nin arınma sürecinde yaşadığı başarılı adımları adeta tümden yok sayarak ‘takıntılı’ bir muhalif olmayı gerektirmiyor.
***
Maalesef, Türkiye’deki kimi ‘Kemalist sol bakiyesi’ aydınlar, yazarlar için siyasi iktidarın gerçekleştirdiği hiçbir başarı hikayesinin kıymeti harbiyesi yoktur. Onların gözü, başından beri Batı’ya endeksli Cumhuriyet ezberleri dışında hiçbir şeyi görmez.
Onlar için Türkiye, hala sırtında Ermeni günahı taşıyan, Kürt varlığını inkar eden bir Türkiye’dir. Oysa bugün, bütün yasakçı ezberlerin bozulduğu, inkar ve asimilasyon politikalarının tersine çevrildiği yeni bir Türkiye inşa ediliyor. Dolayısıyla, yeni aydın tavrı da bu değişim adımlarına katkı sunan bir çabayı zorunlu kılmaktadır.
Ama bizim aydınlarımızın ‘değişim’ diye bir derdi olmadığı için, Türkiye’nin ‘yeni demokrasi ufku’ onlara bir şey söylemez.
Çünkü, onların aklı hala Avrupa’dadır. Almanya’nın geçmişiyle yüzleştiğini öve öve bitiremezler ama, Türkiye’deki değişim ilgi alanlarına girmez. Gerçi Almanya’daki durumu da çok iyi analiz ettikleri söylenemez. Mesela, Almanya’daki faşizm dalgasından habersizdirler. Bu aydın bakışı öylesine takıntılı bir zihin yapısına sahiptir ki, Türklere yapılan ‘ayrımcı’ uygulamaları bile görmekten acizdir.
Bir başka arızalı bakış açısı da, Hrant Dink’in katledilişinin altıncı yılında yazılıp çizilenlerle ilgili... Evet, hala yürekler kanamaya devam ediyor. Çünkü, yargının verdiği karar vicdanları rahatlatmadı. Ve, hepimiz bu yanlışın yine yargı tarafından düzeltilmesini bekliyoruz.
Ancak, yargı kararlarını bile iktidara fatura ederek, AK Parti düşmanlığı yapmak hakkaniyetle bağdaşmaz. Hele, her fırsatta Ergenekon’a selam gönderip sonra da
Hrant’ın katledilişinin altıncı yılında yürüyüşlere katılıp yalandan gözyaşı dökerseniz, buna ‘takıntılı’ muhaliflik denir. Eminim ki, bir gün
Hrant cinayeti çözülse bile, bu kirli zihin yapısı yine de Hrant üzerinden rant devşirmeye devam edecektir.