İran ile Türkiye, Suriye konusunda bambaşka noktalarda bambaşka bakış açılarına sahip iki ülke.
Ama aynı zamanda, Ortadoğu’nun içinden geçtiği karambolde İsrail ile birlikte, bölgede en etkin üç ülkeden ikisi de İran ve Türkiye.
Cumhurbaşkanlığına Hasan Ruhani’nin gelişiyle, Tahran sadece ABD ile değil, Türkiye ile de yeni bir döneme giriyor.
Suriye’ye komşu olan iki oyun kurucu ülke, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Ankara ziyareti vesilesiyle “Suriye konusunda işbirliği yapabilir miyiz?” sorusunun da yanıtını arıyor.
İran Dışişleri Bakanı Zarif’in yoğun programı nedeniyle, sorularımı yöneltmek üzere yakalayabileceğim tek nokta, özel uçağıyla geleceği havaalanıydı.
Birkaç saatlik İstanbul programının ardından Ankara’daki görüşmeler için başkente geçecek olan Zarif’le sabahın 05.30’unda İstanbul Atatürk Havalimanı VIP Salonu’nda kısa bir mülakat gerçekleştirme imkanım oldu.
Hem bu röportajda, hem de sorularımı yönelttiğim diplomatlarla olan konuşmalarımda, iki ülkenin ortak bir noktaya gelebilmesinin o kadar da kolay olmadığı aşikardı.
İran Dışişleri Bakanı asla askeri çözümün sonuç getirmeyeceğini söylüyor ve Suriye’deki tüm grup ve tarafların oturup çözüm bulmalarının önemine işaret ediyor.
Türkiye ile de gelişmeleri “düzenli bir şekilde görüş alışverişiyle” değerlendirme ve Ankara’yı bilgilendirme konusunda da kararlı Tahran yönetimi.
Ancak Tahran ve Ankara kararlı. Ortak kaygılar, ortak buluşma noktalarından fazla şu an için.
Farklı perspektiflerden bakan iki büyük ülke nasıl bir uzlaşı noktası bulup, Suriye dramına derman olacak reçeteyi yazacak?
Önce İstanbul, ardından Ankara’da gerçekleşen temaslarda işte bu zor sorunun yanıtı arandı.
23 Kasım’da yapılması planlanan ancak gecikeceği muhtemel olan Cenevre 2 konferansı öncesi en önemli umut zeminlerinden birisi Londra’da geçtiğimiz hafta yapılmış olan toplantı.
Sorularımı yanıtlayan bir diplomat tekrarlıyor, “Esad yönetimi ve muhaliflerin ortaklaşa oluşturacakları geçiş yönetiminin yetkilerinin geniş olması önemli. Suriye devleti tamamen yıkılmayacak. Kimsenin böyle bir yaklaşımı yok. Şam rejimine silah sağlayan Tahran yönetiminin silahlı çözümün sonuç getirmeyeceğini anlaması önemli.”
Mahmut Ahmedinecad döneminde derinleşen farklılıkların, Ruhani ile birlikte yerini işbirliği arayışlarına bırakması en çok altı çizilen noktalardan birisi oldu.
İran’ın Dışişleri Bakanı’nın Suriye’yi Türkiye ile konuşması bir başka önemli unsur.
Suriye’deki vahim tablo nedeniyle iki ülke de bu durumu toparlamaktaki sorumluluklarının farkındalar.
Beraber adım atma isteği ön planda. Diplomatlara göre, bu adımları pratikte hayata geçirmenin zorluğunun da farkında herkes.
Bu zorunluluk nedeniyle ve bölgede en etkin üç ülke arasında ittifak yapabilecek iki ülke olmaları gerçeğinden hareketle de ortak nokta arayışı zorlanacak gibi görünüyor.
İki ülke de “bulundukları noktaları güncelleme çabalarını sürdürerek” bu arayışa katkı sunabilirler gibi görünüyor.
Suriye dosyasında, Tahran-Ankara ittifakının başarılması domino etkisi de yaratacaktır da, bu da altı çizilmesi gereken bir başka nokta. Uluslararası toplumdaki Suriye düğümünün çözülmesine yardımcı olacak bir adım olacaktır.
Hayırlısı diyelim...