Son günlerde AK Parti’nin muhafazakarlaştığıyla ilgili tuhaf yorumlar yapılıyor, yeni bir ‘sorun algısı’ oluşturulmaya çalışılıyor. Kıymeti kendinden menkul bazı yazarlar tek bir örnek vermeden Başbakan Erdoğan’ın hırçınlaştığını, çelişkili davranışlar sergilediğini söylüyorlar; yine sebebini izah etmeden Türkiye’nin krize sürüklendiğinden dert yanıyorlar. Doğrusu biz muhafazakarlığın veya dindarlığın bir sorun, tehdit, tehlike olarak gösterilmesine alışığız. Geçmiş dönemlerde dindarlık bir tehlike olarak kodlanmıştı. Şimdilerde ise dini hak ve özgürlüklerin gelişmesi ve muhafazakar kitlenin görünürlük kazanması bir ‘dayatma’, bir ‘sorun’ olarak lanse ediliyor. Yıllarca mahalle baskısına maruz kalan ve kimliğini geliştirmesine izin verilmeyen insanların gelişen demokrasiyle birlikte özgürleşmeye başlaması, bir ‘karşı saldırı ve dayatma’ olarak takdim ediliyor. Örneğin eğitim sistemindeki son düzenleme bir muhafazakarlaşma hamlesi değil, bir özgürleşme, mağduriyeti ortadan kaldırma girişimiydi. Eşitlik sağlandıkça birilerinin tahammülsüzlüğü gözler önüne seriliyor... Din ve dindarlık, dindar olmayanların tahammül sınırlarına göre dizayn edilmek isteniyor... Dindarlaşmaya tahammül edememek ile zorla dindarlaştırmaya direnmek birbirine karışmış durumda...
Türkiye’de ileri demokrasi için mücadele eden toplum kesimleri bu sürecin önemli bir ayağı olarak dini alandaki hak ve özgürlüklerin gelişimini arzu etmektedir. ‘Demokrasi gelişsin ama dini özgürlükler gelişmesin’ demek, hem milleti kandırmak anlamına gelir, hem de demokrasiye olan inancı zedeler.
***
AK Parti’nin muhafazakarlığının demokratlığına baskın gelmeye başladığını söyleyenler aslında AK Parti’nin muhafazakarlığından rahatsızlık duyuyorlar, kendi keyifleri oranınca muhafazakarlaşma dikte ederek bir nevi efendilik taslamış oluyorlar...
‘Erdoğan halkı peşinden sürüklesin ama halkın değil bizim dediğimizi yapsın’ edasıyla konuşan bazı aydınlar, açıkça halkı kandıracak ve istismar edecek bir siyaset önermiş oluyorlar. Milleti güdülecek koyun gibi gören bu zihniyet, ‘milletin oyunu al, ama değerlerini yok say’ anlayışını yeniden diriltmek mi istiyor?
AK Parti toplumu zor ve baskıyla değiştirmiyor, aksine değişen toplumsal hissiyata tercüman oluyor. Muhafazakar siyasetin siyasal İslamcılıktan farkı, devlet marifetiyle, yukarıdan aşağıya, zorla toplumu dönüştürme, İslamlaştırma projesine karşı çıkmasıdır. Toplumu metazori yöntemlerle İslamlaştırmaya çalışan anlayış ile toplumu reşit görmeyen ve doğal yollarla yaşanan muhafazakarlaşmaya set çekmeye, toplumun dini zaviyesini budamaya çalışan anlayış aynı kapıya çıkar. Eğer devlet marifetiyle ve zorla toplumu şekillendirebilmek, ona yaşam tarzı dayatabilmek mümkün olsaydı, bugün bu kadar muhafazakar bir toplum kitlesi kalmaz ve muhafazakar bir siyasi parti de iktidara gelemezdi.
‘Çok oy almak için dünya değerlerinden vazgeçiyor’, ‘yüzde 60’a ulaşmak için daha devletçi-milliyetçi davranıyor’, ‘ilk turda seçilebilmek için tavizler veriyor’ türü yaklaşımlar çok çiğ olmanın ötesinde millete saygısızlık anlamını taşır. Halka, ‘dünya değerlerinden uzak, devletçi, statükocu, kolay kandırılabilir’ gibi yakıştırmalarda bulunmak hiç hoş değildir. Başbakan Erdoğan’ı otoriter, sert, hırçın, baskıcı gibi resmedenlerin bir de bu karaktere daha çok oy almak için büründüğünü söylemeleri ne kadar büyük bir saçmalıktır? Geçmişin felaket tellallığı yapan, hayali şablonlar ve karakterler üreten, kişileri etiketleyen, tehlike ve tehdit paranoyası üreten zihniyeti sanki farklı çevrelerde vücut buluyor, yeniden hortluyor...
Eskiden birileri, AK Parti’nin ‘takiyye yaptığı, muhafazakarlığını gizlediği, farklı amaçları olduğu’ propagandası yapıyordu. Şimdilerde ise başka birileri AK Parti’nin muhafazakar değilmiş gibi, dindarlığı önemsemiyormuş gibi davranmasını, kimliksiz bir görünüm sergilemesini istiyor. Bu iki anlayış aslında madalyonun iki yüzünü temsil ediyor.
AK Parti kurulduğu günden bu yana ‘muhafazakar demokrat’ kimlikle hareket ediyor, toplumsal değerlerin bir cüzü olan dindarlığı da önemsiyor, diğer hak ve özgürlükler gibi dini olanların da gelişmesini sağlamaya çalışıyor. Geçmişte Türkiye’nin İslam dünyasıyla bağını kesmek isteyenler nasıl bölgesel rol ve etkisini zayıflatarak yanlış yaptılarsa, bugün Başbakan Erdoğan’ın muhafazakar yönünü budamak isteyenler de onun Türkiye’yi kuşatan ve bölgeye ilham veren siyasi liderliğini etkisizleştirerek büyük bir yanlış yaparlar...