7 Şubat 2012... Dönemin Başbakanı olarak Tayyip Bey’in“Asıl hedef bendim” dediği, MİT Başkanına yönelik “Paralel Yapı” operasyonu.
17/25 Aralık 2013... Dönemin Başbakanı olarakTayyip Bey’in“darbe girişimi” olarak nitelediği“Paralel Yapı” operasyonu.
Sonra MGK’da Gülen hareketinin“Terör örgütü - PDY (Paralel Devlet yapılanması)” olarak tanımlanması.
Bütün bu süreçte bu yapıya karşı hem medyada suçlamalar yürütüldü hem de devlet bünyesinde tasfiye süreci işletildi. Bu süreçte gündemde olan bir başka soru “Acaba tabanda çözülme var mı?” sorusuydu.
En son bu yapı, resmen asker bünyesindeki elemanları ile “Darbe girişimi”nde bulundu. Ve iki haftadır olağanüstü halin sağladığı operasyon imkanı ile de örgütün etkin olduğu bütün alanlarda tasfiye gerçekleştiriliyor.
Bugünün sorusu da şu:
- Acaba tabanca çözülme var mı?
Bana Anadolu’dan ulaşan bilgiler, yoğun bir çözülme olmadığı ya da sınırlı bir çözülme gerçekleştiği istikametinde. Gazetelere yansıyan bazı tam sayfa ilanlar var, genelde işadamlarının ilanı bu. Bir yandan “özür dileme” ifadeleri yer alıyor bu ilanlarda, bir yandan “FETÖ”ye yönelik hakaretler, bir yandan sürdürülen mücadeleyi destekleme ifadeleri. Bunlar işadamı refleksi olarak beklenebilecek tavırlar. Ama “Sade insan” tabanında henüz kitlesel çözülme oluşmuş değil. Çözülür mü, ne zaman çözülür, nasıl çözülür, çözülme neden gerçekleşmedi soruları ortada.
Bu soruların şu an “FETÖ” ile canhıraş bir mücadeleye girişmiş olan devleti de ilgilendirmesi gerekir mi? Yoksa bütün bağlıların bir şekilde tasfiyeden nasibini alması mı tercih edilir?
Bu yapının, bazen evlat, bazen hısım - akraba, eş - dost ilişkisi ile çok geniş bir toplum kesimi ile “iltisaklı - irtibatlı” hale geldiği biliniyor. Mesela aynı aileden “tutuklanan” da var, “FETÖ’yü lanetleyen” de. FETÖ’yü lanetleyenin, tutuklananla bütün ailevi münasebetini keseceğini beklemek tabii değil. O zaman da operasyonlar geniş bir kesimi etkilemiş olacak.
“Ne yapalım böyle zamanlarda bunlar olur”deyip gitmek de var, “Örgütlü yapıyı tabandan ayrıştırmak” için politika geliştirmek de var.
Acaba devlet planında ne düşünülüyor?
Benzeri bir konu “Terör”ün PKK boyutuyla mücadele meselesinde de devletin gündemindeydi. 15 Temmuz öncesinde ülke gündeminde PKK terörü vardı ve yürütülen keskin mücadelede hemen her gün şehit cenazeleri uğurlanıyordu. Bu arada, ilçelerde günlerce sokağa çıkma yasağı uygulandı. Törer örgütü yerleşim yerlerine el koymak istedi, hendekler kazdı, ev ev, sokak sokak patlayıcılar döşedi, nerede ise vatanın bir bölgesine el koyma girişimi gerçekleşti. Devlet de “Yok öyle” diye tavrını koydu, terörü kazımak için elinden geleni yaptı. Hala da yapıyor.
Bu operasyonlar sürerken de devlet, “sivil halkı” gözetmeye azami itina gösterdi. Özel bir “Halkla ilişkiler konsepti” devreye kondu.
Orada da soru şu: Acaba halk yeterince koparılabildi mi terör örgütünün etkisinden?
Bir siyasi parti var. Herkes o partinin “Örgütün siyasi uzantısı” olduğunda hem fikir. Cumhurbaşkanlığı seviyesinde bir o partinin tanımlaması “Terör örgütünün siyasi uzantısı” şeklinde. 1 Kasım seçimlerinde bile, -ki 7 Haziran’dan sonra çok oy kaybına uğradı. Meclis’e 59 milletvekili gönderen bir parti o. Demek hala ciddi bir oy desteğine sahip. Bu oy desteğinin kimliksel niteliğine bakıldığında “Kürt oyları” önemli ağırlığa sahip.
Devlet için belki “Kürt oyları”nın terör örgütü ile bağlantılı bir siyasi yapıya yönelmesi her şeyden öncelikli problem niteliği taşıyor. Ya bu partinin rolünün değişmesi ya da Kürtler’in bu parti ile arasına mesafe koyması... Bu nasıl sağlanacak? Ya da neden sağlanamıyor?
Toplumda önemli zemin bulmuş iki “terör yapılanması”ndan söz ediyoruz.
Bu toplumu bu yapılardan korumak için bir proje...
“Efsunlu bir yapı”diye nitelemiştim Gülen yapılanmasını. Nasıl çözülür bu efsun?
Bence özel bir çalışmayı gerekli kılıyor bu soru?
Muteber din alimlerinin, sosyal psikologların, İslam - İnsan - Toplum ilişkilerini sağlıklı okuyabilecek siyaset adamları ve siyaset bilimcilerin cevabını araması gereken bir soru.