“Beşar Esed, Eylül 2015’te Moskova’dan yardım istediğinde iktidarının sonlanmasına en fazla üç hafta kalmıştı.” Bu söz, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’a ait. Tarihe not düşelim: Beşar savaş falan kazanmadı, savaşı kazanan Vladimir Putin’dir. Rusya şimdi, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in yeniden yapılanması planlarını uyguluyor.
1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması, İngiliz diplomat Mark Sykes ile Fransız Francois George-Picot’un isimleriyle anılır. Şimdiki anlaşma yüksek ihtimalle Lavrantiev-Jeffrey Anlaşması olarak anılacak. Alexander Lavrantiev, Rusya, James Jeffrey ise ABD’nin Suriye özel temsilcileri.
2015’ten bu yana yaşadığımız süreç, Suriye’nin doğu-batı hattında ABD ile Rusya arasında kalıcı olarak bölündüğünü, Türkiye ve İsrail’in de sınırlarında “güvenlikli cepler yaratma” şansını yakaladıklarını gösteriyor. Bu savaşa büyük yatırım yapmış olan İran’ın kaderinin Washington-Moskova pazarlığına bağlanmış olması, Tahran açısından arzu edilir bir konu değildir.
Yani Türkiye olarak, ayakları yere basmayan yorumlardan uzak durmalıyız: Esed’in kaderi ABD-Rus pazarlığında şekillenecektir, bu nedenle, desteklenme adımlarına ihtiyaç da yoktur. Türkiye’nin bu sorunda iki esas muhatabı vardır, ABD ve Rusya, pazarlıkları bu ikiliyle yürütmek ana strateji olmalıdır.
Türkiye Cenevre’ye katılmamalı
BM Suriye Özel Temsilcisi Mistura, geçen ay Türkiye, Rusya ve İran’ı, Suriye Anayasa Komitesi çalışmalarına davet etti, 11-12 Eylül’de toplantı Cenevre’de yapılacak.
Türkiye, kendi ulusal çıkarları için Baas rejimine dolaylı destek sağlamayı düşünüyorsa, (Baas bu toplantıya soğuk) bu çalışmadan uzak durmalı ve “Suriye anayasasının yazılmasının doğrudan Suriye halkının işi olduğunu” tüm dünyaya duyurmalıdır.
Yeni-sömürgecilik çağı, önce devletleri yıkıyor, parçalıyor, sonra da, bu işi yapan sömürgeciyi o ülkeyi istenilen biçimde kurmakla görevlendiriyor.
Bugünkü Irak anayasası, ABD’li sömürge valisi Bremer’in gözetiminde yazıldı, artık Irak diye egemen bir devletten söz edebilir miyiz, hayır!
PKK otonomisi önümüze konulabilir
Belli ki, Suriye’yi yapılandırma görevi esas olarak Rusya’da olacak, o da, Ocak 2017’de Astana’daki toplantıda Suriye için planladığı anayasa taslağını açıklamıştı. Suriye muhalefetinin haklı olarak okumadan iade ettiği, Türkiye’nin ise ciddi gerginlik yaşadığı taslak bu. Devletin adındaki “Arap” kelimesini çıkaran, Kürtler için otonomi öngören, Suriye’nin sınırlarının Suriye halkının katılımıyla yapılacak bir referandum sonucunda “değişebileceğini” söyleyen bir metinden söz ediyoruz. İdlib’te savaş bu anayasanın önündeki son engeli ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
Rusya, Suriye’nin batısına dönük planını 1- ABD’ye ülkenin doğusunda, PKK ile birlikte alan açmaya, 2- İran’ı bu ülkeden çıkarıp İsrail’i rahatlatmaya dayandırdı.
İsrail savaş uçakları Salı günü Lübnan üzerinden Suriye’ye girdi, İran mevzilerini bombaladı, Suriye hava savunma bataryalarından ‘çıt’ çıkmadı, çünkü S-400’ler Rus askerlerinin kontrolünde. Aynı Rusya, Şubat 2018’de ABD uçaklarının Deyr el Zor’da yüzlerce Rus savaşçıyı öldürmesi karşısında da ses çıkarmadı, küresel güçler arasındaki anlaşmalar böyle şekilleniyor.
Biz, işimize bakalım
Suriye de tıpkı Irak gibi parçalandı, orta vadede bu iki devletin toprak bütünlüklerini korumaları merkezi siyasi güçlerine değil, küresel dengelere bağlı.
Türkiye, bu ortamda şu ana kadar akılcı rota izliyor, ABD ve Rusya ile pazarlık masasını diri tutuyor, önemlidir.
Sykes-Picot topraklarımızın bölüşülmesi anlaşmasıydı, şimdi masada güçlü oturuyoruz, ama işin, Lavrantiev-Jeffrey Anlaşması’na yöneleceğini gözardı edemeyiz.
ABD ile Fırat’ın doğusundaki yeni yapılanma sürecinde riskleri azaltma ve Rusya ile Afrin-Bayırbucak-El Bab hattını garanti edecek görüşmelere yönelmeliyiz.
Elimiz güçlü, iki yıldır da iyi işler yapıyoruz, başarırız, merak etmeyin.