Kovid-19 “üzerinde güneş batmayan imparatorluğun” Başbakanını da yere serdi. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın tedavisi yoğum bakımda sürüyor.
Virüs dünyayı esir almış vaziyette. Dünya genelinde hasta sayısı 1 buçuk milyona, iyileşenlerin sayısı 300 bine, ölenlerin sayısı ise 100 bine yakın.
Çin Wuhan’da başlayan virüs halihazırda en fazla ABD’yi ve Avrupa ülkelerini etkilemiş görünüyor. İtalya ve İspanya’da tablo ürkütücü. İtalya’da 15’inden fazla, İspanya’da 15 bine yakın sayıda insan hayatını kaybetti.
Yayılım hızından daha korkutucu olan ise bu ölümcül virüse karşı herhangi bir ilacın bulunamamış olması. Ne zaman bulunacağı, bulunsa da dünyaya yetecek miktarda üretilip üretilemeyeceği, ülkelerin sağlık sistemlerinin bu kadar yükü o vakte kadar taşıyıp taşıyamayacağı, bu esnada virüsün mutasyon geçirip geçirmeyeceği bilinmiyor.
Söylenebilenler kısıtlı.
Virüs kapmamış olanlar için hijyen ve izolasyon hayat kurtarıyor. Devletler vatandaşlarına “evde kalın ve hem kendi bağışıklığınızı hem sağlık sistemimizi koruyun” diyorlar.
Dünya bu küresel sağlık sorunuyla baş edemiyor. Yönetemiyor bile.
Liderlik sorunu küresel...
BM Güvenlik Konseyi yarın video konferans yöntemiyle toplanacak ve küresel salgını görüşecek.
Virüsün çıkışından 5 ay sonra! 100 bin insan öldükten sonra!
Bu bir iflastır.
Üstelik BM “insani güvenliği” 7 başlık altında almasına ve “sağlık güvenliğine ayrı bir başlık açmasına rağmen.
BM’den mücadele için işbirliği çıkar mı? Şu an için zor görünüyor. ABD Çin’i, Çin ABD’yi suçluyor. AB ülkeleri üçüncü ülkelerden birbirlerine gönderilen sağlık paketlerini yolda gasp ediyor.
Salgını güçlü göğüslemesi, iyi organize olması ve zorlanan, sağlık sistemi zayıf ülkelere destek olması beklenen devletler kendi başının çaresine bakamıyor.
Hal böyle olunca savaşın, terörün, açlığın, yokluğun, her tür zorluğun belini büktüğü coğrafyalardaki insanlar için bir de bu nedenle dertlenmemek imkansız.
Kovid-19’un bu bölgelerde de yaygınlaşması Allah korusun daha büyük insani felaket demektir.
Peki, Suriye’nin kuzeyinde durum nasıl?
Salgın, gündemi bu denli ele geçirmemişken Polis Akademisi çok faydalı bir çalıştay düzenledi, mart ortasında Ankara’da. “Türkiye’deki Suriyeliler ve Sınır Ötesi Güvenli Bölge İnşa Politikaları” adını taşıyan çalıştayda uzmanlar taze ve sahaya dayalı bilgiler verdiler.
Dinlediklerime Kovid-19 gerçeğini de kattığımda değerlendirmem şöyle:
Türkiye bölgede sadece sivillerin can güvenliğini sağlamıyor, insani güvenliğini de sağlıyor. Mesele sadece askeri değil yani. İyi ki değil.
Rejimden sonra DEAŞ ve PKK’nın tarumar ettiği bölgede Türkiye asayiş ve emniyetin ötesinde BM’nin de tanımladığı şekliyle “insani güvenliği” hayata geçirdi geçiriyor.
Nitekim Esed döneminde sağlık hizmeti tamamen ücretli ve asgari düzeyde iken DEAŞ ve PKK ile tamamen yıkılmış. Doktorlar kaçmış. Kadınlar sağlık hizmetine hiç ulaşamamış. Terör örgütlerince kasten uyuşturucuya alıştırılanlar, kimyasal saldırılar yüzünden sakat doğumlar, kanser vakaları çok artmış.
Türkiye ise bölgeye girer girmez hastaneler açtı, yıkılanları yaptı. Psikiyatri dahil her poliklinik hizmeti var artık. Mobil sağlık merkezleri, 112 acil servis sistemi var güvenli bölgelerde. Suriyeli sağlıkçılara eğitimler de verilmiş, aşılar yapılmış, halk sağlığı tedbirleri alınmış.
İnşallah yayılmaz. Ama en azından en güçlü devletlerin bile baş etmekte zorlandığı virüs tehdidine karşı Türkiye’nin yıkıntılar içinden yeniden kurduğu bir sağlık sistemi var kuzey Suriye’nin.
Halkı bilgilendirmek için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının hazırladığı Arapça broşürler dağıtılıyor bölgede. Barış Pınarı, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Kalkanı bölgelerinde görev yapan kıymetli askerlerimiz için ise her tedbirin alındığını açıklamıştı zaten Milli Savunma Bakanlığı.
Allah hepsini korusun.