17 yaşındaki Faris Muhammed Al-Ali Hatay'da kimliği açıklanmayan 5 kişinin saldırısına uğradı; bıçaklanarak öldürüldü...
Misafirimizdi. Emanetimiz...
Babasını Suriye'deki savaşta kaybettikten sonra annesi ve kardeşiyle beraber Türkiye'ye sığınmış Muhammed. Burada büyümüş.
İHH'nın yetim kampında tutmuşlar elinden. Okumuş o da. Bu yıl girdiği Yabancı Öğrenci Sınavlarında (YÖS) tam puan alarak tıp fakültesi kazanmış!
Okul masraflarını karşılamak amacıyla bir işyerinde de çalışıyormuş. Elinden geleni yapmış yani Muhammed; dünyayı düzeltmek için.
Üstelik bu başarı Muhammed'in olduğu kadar Türkiye'nin de başarısı!
İnsanlığa hizmet etmenin, tıp okuyup doktor olmanın heyecanını yaşarken ırkçı faşistlerin kışkırtmasıyla hayatını kaybetti bu göz aydınlığı çocuk.
Hayatlarında hiçbir yaraya merhem olmamış, bir yetimin öksüzün başını okşamamış, yere düşenin elinden tutmamış kalpsiz, insafsız, izansız fırsatçılar memnun mudur bu neticeden? "Yaşasın 1 Suriyeli daha eksildi" diye çizik atmış bile olabilirler iğrenç çetelelerine!
Yazıklar olsun! Allah affetmesin.
**
Hiç tartışmasız, Suriyeli sığınmacılar Türkiye'nin yeni fay hattıdır.
Yıllarca üstünde tepindikleri Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-dindar ayrımından istedikleri gibi faydalanamıyorlar artık. Düşünsenize, PKK-YPG'yi bile Kürtler üzerinden temize çeken, herkesten çok başörtüsü savunuculuğu yapan bir CHP var karşımızda. Temel Karamollaoğlu ile Canan Kaftancıoğlu'nun yan yana el açıp dua ederken poz verdiği günlere kaldık.
CHP mecbur kaldı biraz da buna.
Çünkü "aynı dağın yeliyiz biz", "hepimiz biriz" diyen AK Parti 20 yıldır toplumsal farklıları ayrışma değil zenginlik zemini olarak işaretlediği ve görünür görünmez ayrımcılığı ortadan kaldırdığı için hem toplumsal destek görüyor hem de provokasyonlar eskisi gibi tutmuyor artık.
Bunu gören ve Türkiye'de iç karışıklık çıkmasını isteyen odaklar yeni bir kırılma noktası arayışında epeydir. En son denedikleri "yaşam biçimi özgürlüğü" teranesi de tutmadı. Çünkü gerçek değildi.
Ama Türkiye'deki sığınmacılar mevzuu gerçek. Bir o kadar da hassas.
Sayının büyüklüğü, süregelen kimi sorunlar, karşılıklı tahrik ve provokasyonlar sonucu Türk toplumunda artan huzursuzluk, Suriye'ye bir türlü huzurun gelmemesi, geri göçün istenen oranda gerçekleşmemesi, sığınmacıların büyük çoğunluğunun on yılı aşkın bir süredir insani açıdan çok ağır şartlarda, yaz kış çadırlarda, rutubetli bodrumlarda yaşaması, küçücük çocukların atölyelerde üç kuruşa çalışması, bütün bu zorluklara rağmen siyasi istismarcıların türemesi...
Kaosçular epeydir bu kırılgan faya çalışıyor. İstiyorlar ki burada Suriyeli-Türkiyeli çatışması çıksın, asayiş bozulsun. Türkler Suriyelilerden, Suriyeliler Türklerden nefret ederse ilk temasta kıvılcım hızla yayılır, Türkiye alev alır diye umuyorlar.
Küresel güçlerin Suriye sahasında yeni bir paylaşıma gitmesinin, Anadolu topraklarına sıçratabilecekleri bir ateş yakmasının hesabını Türkiye'ye kesen siyasetçiler var bu ülkenin Meclisinde.
**
Hal bu ki Türkiye, kapısına can havliyle sığınan kardeşlerine açtı kucağını, ekmeğini bölüştü. Onları ülkelerine dönecekleri zamana kadar elden geldiğince misafir ederken bir yandan da Suriye'de güvenli bölge oluşturmak için ilk günden beri çaba harcıyor.
Her şey hepimizin gözü önünde yaşandı. Aksini iddia eden, hükümetin sığınmacı politikasında u dönüşü yaptığını yazıp söyleyenler açıkça yalan söylüyor. Arşivler, hafızalar, hatıralar şahit.
Türkiye 2011-2012'lerde, Suriye ilk karışmaya başladığında ABD başta olmak üzere tüm dünyaya çağrı yaptı:
"Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'nin sınırında uçuşa kapalı güvenli bir bölge oluşturulsun. Siviller burada toplansın. Gerekirse Türkiye olarak biz bakarız onlara. Böylece hem sivil kayıpların önü alınır hem Suriyeliler Suriye'de kalır, demografi değişmez, hem de PKK-YPG başta olmak üzere terör örgütleri alan kapamaz".
Ama karşılık bulmadı. ABD, Rusya ve İran hiç oralı olmadı.
Bununla eş zamanlı olarak Türkiye'de PKK'dan DEAŞ'a, DHKPC'den FETÖ'ye tüm terör örgütleri harekete geçirildi. Güneydoğuda hendekler kazıldı, özerklik ilan edildi. Gezi'de kitleler sokağa itildi, İstanbul'un kalbi deşildi. Asıl hedef Türkiye'ydi.
Bütün bu badireleri Türkiye Erdoğan liderliğinde, devlet-millet birlikteliği sayesinde atlatabildi.
Suriyelilerin geri dönüşü de bu sayede oluyor, olacak. 15 Temmuz sonrası, ordumuz FETÖ ajanlarından temizlenince sınır ötesi operasyonların ardı arkası kesilmedi.
Şu ana kadar Türkiye'nin "güvenli bölge" haline getirdiği Suriye topraklarına yarım milyondan fazla Suriyeli dönmüş durumda. 2023'te 1 milyon Suriyelinin daha dönmesini sağlamak için büyük bir uğraş veriliyor.
Muhalefet ise sığınmacılar mevzuuna sadece 'siyasi istismar' aracı olarak bakıyor.
Oysa hem mevcut sorunların aşılması hem de yeni sorun çıkmaması ve nihai hedefe ulaşmak için dikkatle, hassasiyetle yönetilmesi gereken bir süreç bu. Unutulmamalı ki keskin söylemler ve zorlamalar önce bizi yakar.