Önce durumu ortaya koyalım.
Halihazırda Esed rejiminin hapishanelerinde 417’si kız çocuğu olmak üzere tam 6 bin 736 kadın hukuksuz şekilde tutuluyor.
Bu rakam sadece bilinebilen vakaları içeriyor. Metruk binaların, fabrikaların, depoların da hapishane olarak kullanıldığı bir Suriye var karşımızda. Yani sayı, bu rakamın çok üstünde.
Kadınların tamamı Esed muhalifleri. İç savaş başlamadan önce barışçıl gösterilere katılan kadınlar bunlar. Yahut eşleri, babaları, kardeşleri bir şekilde Özgür Suriye Ordusu içinde savaşan kadınlar.
Rejim, muhaliflerin direncini kırmak, şu an TSK ile birlikte ülkesini terörden temizlemek için savaşan Özgür Suriye Ordusunu manen yıpratıp dağıtmak için kadınlarını “kullanıyor”.
Onları hukuksuz biçimde tutuyor, daracık mekanlarda fizik kurallarını yok sayarak kalmaya zorluyor. En temel ihtiyaçlarını karşılamıyor, özel günlerinde hijyen imkanı tanımıyor. Bilakis en ağır fiziki işkenceleri uyguluyor.
Neden bahsediyorum? Şundan: Hapishanelerde tutulduktan sonra bir şekilde dışarıya çıkabilen kadınların anlatımlarına göre Esed rejimi, kadınları anadan üryan askıya alıyor, vücutlarına elektrik veriyor, soğuk suya maruz bırakıyor, elektrik verilen suya yatırıyor, vücutlarını kızgın demirlerle dağlıyor… Akla gelmeyecek, vicdana sığmayacak her tür eziyeti yapıyor.
Ama belki de en ağırı, tecavüz.
Rejim hapishanelerinde tutulan kadınların bazıları –daha sonra açıklayacağım nedenlerle sayıları tam bilinemiyor- sistematik şekilde tecavüze uğruyor. Münferit olaylar değil bunlar. Bilinmeyen gizlenen durumlardan söz etmiyoruz. Bilakis 7 yıldır devam eden, bile isteye işlenen bir savaş ve insanlık suçundan bahsediyoruz. Rejim bunu biliyor; çünkü tecavüzü silah olarak kullanıyor.
Yazamayacağım şeyler dinlediğimi de itiraf etmeliyim. Geçen Pazar günü Ülke TV’de yayınlanan İnce Fikir adlı programımızda Özlem Zengin ile birlikte Vicdan Konvoyu’ndan çok değerli kadınları ağırladık. Kuliste dinlediklerimiz bizi hakikaten sarstı.
Bildiğiniz gibi hukukçu Gülden Sönmez’in koordinatörlüğünde ve Türkiyeli kadınların öncülüğünde 55 ülkeden binlerce kadın Suriyeli kız kardeşlerini hapishanelerden kurtarmak için sessiz bir çığlık attı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde.
Bu çığlık hakikaten çok değerliydi çünkü Suriye hapishanelerindeki kadınlara ne olduğunu 7 yıldır inatla görmek, duymak, bilmek istemiyor dünya. Görüp engellemeyerek bu suça yardım ve yataklık ediliyor aslında.
Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vicdan Konvoyundan bir heyeti Hanımefendi ile birlikte kabul etmesini takdirle ve şükranla anmalıyız. Hapishanelerde acı çeken kadınların sessiz çığlığını dünyaya duyurmak ve onları oradan kurtarabilmek için çok değerli bir katkı sundular.
Öte yandan Vicdan Konvoyu bitmiş, tamamlanmış (vicdan rahatlatan) bir eylem değil. Aslında daha yeni başlıyor. İlk iş Suriye hapishanelerinde yaşanan ve görmezden gelinen bu sert gerçeğin herkes tarafından görülmesini, kadınların sessiz çığlığının tüm dünyada duyulmasını sağlamaktı. Bu başarıldı.
Sırada onları oradan kurtarmak için yapılacaklar var. Uluslararası kurumlara, devlet başkanlarına, dünya kamuoyunca tanınan vicdanlı kadınlara mektuplar yazılıyor şimdi. Her biri tek tek ziyaret edilecek ve Esed rejiminin bu savaş ve insanlık suçunu daha fazla işlememesi ve kadınları salıvermesi için üzerinde baskı oluşturulacak. Ardından suçluların yargılanıp cezalandırılması içinuluslararası savaş suçları mahkemelerini harekete geçirme safhası başlayacak.
Ama iş orada da bitmiyor. Başka, görülmeyen, yokluğa mahkum edilen ama yok olmayan bir gerçek daha var. Kadınların fiziki tutsaklığı bitse de, aşılmayan sosyal, fıkhi ve psikolojik zorlukları aşmak, yanlış anlayışları doğrultmak, böylesi bir zulmü yaşamış kadınları her anlamda yüklerinden kurtarmak ve ferahlatmak gerekiyor. Meselenin o boyutunu da yarın yazayım inşallah.