Öldürdüğü Suriye askerinin ciğerini çıkarıp ısıran “Suriyeli isyancı”nın hikayesini duymuşsunuzdur.
Ebu Sakkar kod adlı bu militanın vahşetini onlarca kişi yazdı çünkü bizim basında. Bazıları, bu sahnenin, “Suriye’deki İslamcı teröristlerin içyüzünü” gösterdiğini de ileri sürdü.
Oysa meselenin “İslamcılık”la bir âlâkası olması pek mümkün değildi. Çünkü İslam savaş hukuku, “ölü bedenlerin parçalanmasını” yasaklar. Yamyamlık, daha da ağır biçimde lanetlenmiştir. Nitekim böyle bir vahşet ne Taliban’ın ne El Kaide’in elinden görülmüş değildir.
Peki nedir bu cinnetin sebebi?
Basit: Nefret ve intikam duyguları...
Nitekim internet üzerinden Time dergisi muhabirine konuşan Ebu Sakkar da öyle demiş. Öldürüp parçaladığı adamın “şebbiha” olduğunu, yani Esad rejiminin en vahşi gücüne mensup bulunduğunu, dahası üzerindeki cep telefonundan korkunç işkence görüntülerinin çıktığını söylemiş:
“Telefonda bir anne ve iki kızının çıplak görüntüleri vardı. [Bu köpek], elindeki sopayı onların orasına burasına sokuyor, onları aşağılayıp zevk alıyordu.”
Bu intikam infazlarının daha çok örneği var. İnternet, “isyancılar tarafından yargısız infaz edilen” rejim milislerinin görüntüleriyle dolu. Adamlar kurşuna dizilir veya boyunları vurulurken, çevreden “kahrolsun şebbiha” ve “Allahu ekber” sesleri yükseliyor.
Peki bunlara bakarak ne demek gerekiyor?
“İki taraf da insan hakkı ihlalleri gerçekleştiriyor” derseniz, teknik olarak doğru bir şey demiş oluyorsunuz. Ancak meselenin biraz detayına inerseniz, infazları ilk kimin başlattığını, dahası sivilleri hangi tarafın sistematik olarak hedef aldığına bakarsanız, tablo epey dengesizleşiyor.
İlk kan, son katliam
Örneğin, barışçıl sokak gösterileri ile başlayan Suriye Devrimi’nin ilk kurbanı kim, biliyor musunuz?
Time dergisinin son sayısındaki kapak haberinden okuyalım:
“Bu savaşın sadist tonu, gösterilerin ikinci ayında, Nisan 2011’de belirlenmişti: Rejimi protesto edenler arasında yer alan 13 yaşındaki Hamza isimli erkek çocuğunun ölü bedeni, üzerinde sigara yanıkları olduğu halde bulundu. Diz kapakları kırılmış, cinsel organı koparılmıştı. Hamza’nın internete konan görüntüleri, rejim karşıtlarını infiale sevk etti.”
O zamandan bu yana dek, Suriye’deki Esad rejimi, korku salmak ve yıldırmak için, binlerce sivili tek tek işkenceden geçirdi, çoğunu katletti. Öte yandan, onbinlerce sivil, rejimin şehirlere, köylere, meydanlara attığı bomba ve füzelerle öldürüldü.
Buna karşı muhalefet güçleri ne mi yaptı?
Karşı tarafa bir sürü “yargısız infaz” yaptılar kuşkusuz. Dahası, Baas merkezlerini hedef alan “intihar saldırıları” düzenlediler ve bu saldırılarda bazı siviller de öldü.
Evet, bunların hiçbiri kabul edilemez, mazur görülemez şeylerdir. (Çoğu da Özgür Suriye Ordusu karargahınca kınanmıştır.) Ama rejimin korkunç vahşetinin yanında, doğrusu çok hafif kalmaktadırlar.
Rejimin en son Banyas ve Bayda köylerinde yaptığı katliamların ise, muhalefet tarafında bir benzeri yoktur. Şebbiha katilleri, bu iki Sünni köyüne girerek, kadın, çocuk, bebek ayırmaksızın boğazladılar insanları. İki köyde iki yüzden fazla masumu katlettiler.
En iğrenci de ne biliyor musunuz? Tüm bu vahşetleri aklayan utanmaz propagandistlerin varlığı. Bunlardan biri olan “Suriye Gerçekleri” adlı yalancı site, kalktı, Banyas katliamını bile El Kaide’nin yaptığını ileri sürdü. Oysa Esad rejimi bile “teröristleri etkisiz hale getirdik” diye üstlenmişti katliamı.
İşte böyle mariz bir “Esatçılık” var ortada kol gezen. Bunun CHP’deki yansımaları da tek kelimeyle mide bulandırıcı. Kabul edilemez olan, bu. Yoksa Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiren eleştirsin, hep birlikte oturup tartışalım.