Suriye’de rejim güçleri, muhalif olarak gördüğü her kesime yeniden bombalar gönderiyor, El Nusra ilerlemeye devam ediyor, Fetih cephesi Nusayri köylerine saldırıyor, IŞİD Kürt bölgelerini ele geçirmeye çabalıyor, PYD IŞİD’le mücadele ediyor ve bu arada Türkiye’de eğitilen muhalifler de savaşa dahil oluyor.
Bu karmaşık ve çapraz çatışma halleri, esasen katiyen yan yana gelmesi mümkün olmayan grupları fiilen işbirliğine sokuyor; işbirliği içinde olması beklenen gruplar birbirleriyle mücadele ediyor.
Hatırlatalım, Suriye’de paylaşım mücadelesi açısından İran, Irak, Libya gibi Suriyelilere sunulabilecek büyük “değerler” bulunmuyor; bu ülkenin durumu daha çok Yemen’e benziyor. Yani değeri stratejik öneminden geliyor. Dolayısıyla söz konusu iç savaşı kim kazanırsa kazansın esasen bunun kendilerine ait bir kazanımı olmayacağı açık. Buradaki kilit sorun, söz konusu iç savaşın bir vekalet savaşı olmasıyla ilgili. Daha açık ifade etmek gerekirse, İran-Irak- Suriye hattında hangi güçlerin stratejik anlamda etkili olacağıyla ilgili bir mesele var.
Devreye girenler
Basite indirgenirse, ABD ile Rusya arasında zımni bir anlaşma vardı denebilir. Rusya, doğal gaz hattı denen Avrasya coğrafyasının kuzeyine, ABD ise petrol hattı denen güneyine ağırlık koyacaktı. Bu düzenekte İran, Türkiye, İsrail ve Mısır dengenin dengeleyicileri olacak, Avrupa ülkeleri ABD’den yana pozisyon alırlarken Rusya’da tüm Orta Asya’yı denetleyecekti.
Ancak bazı Avrupa ülkeleri bu oyunu beğenmedi ve Ukrayna’da yaşananlarla söz konusu zımni anlaşmanın zemini kaydı. Bunun üzerine ABD İran’ı kazanma yoluna yöneldi, Rusya ise İsrail-Kıbrıs hattını kullanarak Akdeniz’e adım attı. Mısır’daki rejim ile İsrail dengenin dengeleyicisi olma rollerini üstlenemeyecek kadar “taraf” oldular. Bu arada Yemen’di, Libya’ydı derken Bazı Avrupa ülkeleri hem “kuzey” hem de “güney” hattında sızabilecekleri koridor derdine düştüler. Bu arayış, ABD politikalarını izleyerek Rusya’nın bir tür “öteki” haline gelmesi projesini reddetmek anlamına geliyordu. Yani bazı Avrupa ülkeleri, ABD-Avrupa ittifakı yerine ABD ile Rusya arasında üçüncü güç olma arzusundaydılar.
Bugün, anlaşıldığı kadarıyla, ABD ve Rusya ilk oyunu yeniden kurmaya karar verdiler.
Devreden çıkanlar
Rusya, açıkça Esad rejimine destek veriyor; ABD’de yine gayet açık biçimde bazı muhalif güçleri destekliyor. İlk bakışta bu iki güç karşı karşıya geliyor gibi gözükebilir. Ancak, durum öyle değil gibi.
Rusya, yeni Suriye tasarımında hala masaya oturacak olanın Esad rejimi olmasını tercih ediyor; şimdilik ABD’nin de bir itirazı yok. Peki masanın öteki tarafında kim olacak? Masanın bir tarafında Esad rejiminin olabilmesi için, önce onun elinin kuvvetli olması gerekiyor; Rusya onu yapıyor. ABD ise, masanın öteki tarafında oturabilecek “diğer”i hazırlıyor. Bu diğerin içinde biraz Kürtler, biraz ÖSO, biraz Türkmenler, biraz Ezdiler olacak mı, onu bilemiyoruz. Bildiğimiz, bu denklemde IŞİD, ya da benzeri radikal hiç bir kuruluşun yerinin olmayacağı.
Dolayısıyla yatırımını radikal örgütlere yapmış devletlerin de, saha dışına çıkarılmaları söz konusu. Kısacası ABD ve Rusya, Suriye konusunu doğrudan devralmış vaziyetteler.
Radikal örgütlere ve teröre yatırım yapan devletler ise, Suriye’de yitirdikleri mevziiyi, çevre ülkelere taşıyorlar. Türkiye’de, Yemen’de, hatta Gazze’de yaşananlar bu. Ya devletler, İsrail gibi; ya da örgütler PKK gibi, Suriye coğrafyasının dışına itilenler açısından elverişli araçlar haline gelebiliyorlar.
Herkese iyi bayramlar.