Arap Baharı olarak adlandırılan eylemler başladığında halkın demokrasi talebi olarak görünmesine rağmen bunun yeni dünya dengesinin tesisi için büyük güçler tarafından uygulanan eylemler olduğunu ve hareketin bölge halkları tarafından değil büyük güçler tarafından planlandığını söyledim ve şöyle bir model kurdum. Yeni dünya düzeninde iki büyük güç olan ABD ve Rusya arasında zımni bir anlaşma var gibi göründüğünü ve bunların kendilerine rakip olacak iki büyük gücü sınırlandırmak istediklerini ifade ettim. Dünya üzerinde etkin olmaya aday iki güç Avrupa ve Çin’di. Bunları sınırlamak için her ikisinin de dışarıdan temin etmek zorunda oldukları enerji kaynaklarını ve bunun taşıma yollarını kontrol etmek istediklerini ve bu amaçla enerjiyi iki kalemde ele aldıklarını, doğalgazın Rusya tarafından, petrol kaynakları ve ulaşım yollarının ABD tarafından kontrol edileceğini söyledim. Akdeniz çevresindeki eylemlerin, demokrasi için değil, ABD’nin petrol geçiş yollarını kontrol edebilmesi amacıyla, tahrik edildiğine işaret ettim.
***
Doğalgazın en büyük rezervlerine sahip olan ülkesi Rusya, ikincisi İran idi. Bu nedenle İran’ın Rusya ile birlikte hareket edeceğini, Arap ülkelerinin ve Akdeniz, Kızıldeniz gibi petrol ulaşım yollarının ABD’ye bırakılacağını düşündüm. Bu durum ABD ile Rusya’nın birbirinin karşıtı gibi görünmesini, ama birbirlerini engellememesini gerektiriyordu. Bu iki gücün arasında Türkiye’nin bulunacağını ve herhangi birinin kontrolünde olmadan bu dengenin sağlanmasına destek olacağını modelime ekledim.
Eğer düşündüklerim doğruysa Beşar Esad’ın Suriye’yi terk edeceğini ve Kaddafi’nin akıbetine uğramadan bir Avrupa ülkesine göç edeceğini söyleyebilirim. Suriye’deki yeni iktidar Arap ülkeleri ile Türkiye’ye çok yakın olacak ve bugün bir mezhep kavgası gibi görünen olaylar Arap ülkelerinin başarı şansını artırmak için kullanılacaktır.
Bu gelişmelerden etkilenebilecek Türkiye ve İran’da neler olabilir? Türkiye’de muhalefet ülkenin bölgesel bir güç olmasına yönelik politikalar üretmediği gibi AK Parti’nin şartlara uyan politikalarını da eleştirmektedir. Türkiye BM’nin bir kararı olmadan Suriye’ye müdahale etmeyecektir. Uçağımızın düşürülmesi bunun için bir sebep gibi görünse de Türkiye Suriye’nin askeri bir hareketi olmadan savaşa girmeyecektir. Çünkü Suriye halkı ile kardeşçe yaşamak istemektedir ve bu nedenle halkın zarar göreceği bir davranışta bulunmayacaktır. Uçağımızın düşürülmesi bizi tahrik amacı taşıyordu. Bu nedenle kimin nasıl yaptığı belirsizliğini koruyor. Suriye’de yeni iktidar oluşunca Türkiye çok yakın ilişkiler kuracaktır. Bunun ekonomi ayağında Arap ülkeleri finansman sağlayacak, Türkiye hem üretim hem de yatırım için harekete geçecektir. İki halk zaten birbiriyle sonradan ayrıştırılmış aynı halktır. İngiltere, Birinci Dünya Savaş’ından sonra cetvelle çizdiği sınırlarla bir devlet yaratmış ve ikiye ayrılan halkın her iki tarafındaki sosyal değişim onları farklılaştırmıştır. Bundan sonra kurulacak yakın ilişkiler siyasal sınrları değiştirmeyecek ama taraflar yakınlaşacaktır. Türkiye bu politikayı sadece Suriye için değil geçmişte birlikte olduğumuz tüm halklar için uygulayacaktır ama siyasi sınırlara dokunmayacaktır.