ABD’nin Irak’ta askeri üstünlüğü sağladığını, dünya, uluslararası ekranlara Saddam Hüseyin adına açıklamalar yapan enformasyon bakanı Muhammed Saeed el-Sahaf’ın ortadan kaybolmasıyla anlamıştı. Saddam heykelinin devrilmesinden bir gün sonra Abu Dabi televizyonunda göründü ‘Komik Ali’ lâkaplı eski bakan...
Galiba tarih Suriye’de tekerrür ediyor. Beşşar Esad’ın yakın çevresinden, ilk kurşunla birlikte dünya televizyonlarında Baas rejimini savunmasıyla öne çıkmış dışişleri bakanlığı sözcüsü Jihad Maqdissi ortadan kayboldu. Kimi Amerika’ya, kimi İngiltere’ye sığındığını söylüyor...
İki olay arasındaki ilişki meydanda: Görevleri gereği uluslararası arenada neler geliştiğini bilebilecek kişiler, batacağı kesinleşen gemiyi terk edecekleri zamanı kendileri belirliyorlar. Bir gün öncesine kadar sahip çıktıkları rejimin ayakta kalamayacağını anlayınca ortalıktan toz olmalarının sebebi bu.
Muhtemelen o sayede hem kendilerinin hem de aile fertlerinin hayatlarını kurtarmış oluyorlar...
Suriye’de yolun sonuna yaklaşılıyor. Bunu sadece Maqdissi’nin ortadan kaybolmasından anlamıyoruz; rejimin vahşiliği daha belirgin hale geliyor; akan kandan sorumlu olanlar gideceklerine yakın daha saldırgan oluyorlar. Bu yüzdendir ki, Suriye’de şimdilerde gerilim iyice tırmandı; masum halkın üzerine son savletiyle ölüm yağdırıyor Baas rejimi güçleri...
Devrânın dönmesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul ziyaretinin rolü fazla. Rusya Suriye’deki Tartus deniz üssü yüzünden ve ayağının bölgeden kesilmesine yol açacağı endişesiyle Beşşar Esad’ın yaptıklarına göz yumuyordu. Ziyaret sırasında öğrendikleri ve görüşmelerden edindiği izlenimle, Putin’in değerlendirmelerini yeniden gözden geçirdiği anlaşılıyor.
Gerçi Çin hâlâ sahip çıkıyor Esad rejimine; ancak Rusya’nın saf değiştirdiği iyice hissedilir hale gelirse Pekin de tavrında ısrarcı olmayacaktır.
Tarafların tavır değişikliğinde en önemli pay, büyük ihtimaldir, Baas-sonrası ortaya çıkacak tablo konusunda ikna olmalarıdır. Batı’nın Suriye’de akan kana fazla duyarlı görünmemesinin altında yatan sebep, Mısır’dan sonra Suriye’de de ‘Müslüman Kardeşler’in iktidara gelebileceği ihtimalinden duyulan endişeydi. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin bütün yetkileri elinde toplamak istemesi endişeyi daha da büyütmüştür; ama Suriye için bulunan ‘geniş tabanlı temsili cephe’ formülü akan kanı durdurma yönünde bir mutabakatı getirmişe benziyor.
Esad ve arkasındaki Baas Partisi mekanizmasını işbaşından uzaklaştıracak gelişmeler fazla gecikmeden yaşanabilirse, Suriye’deki değişim kesilmiş görünen ‘Arap Baharı’ rüzgârını tazeleyebilir. Suriye bölgedeki diğer Arap ülkelerine ‘örnek’ teşkil edebilecek bir ülke haline gelebilir.
Arkasında büyük bir yıkım bırakarak gitmiş olacak Beşşar Esad ve Baas Partisi... Umarım o gidiş daha fazla gecikmez...
Şimdilerde nihayet gerçekleşeceği umuduna kapılınan değişimi Türkiye daha erken bekliyordu; gecikmenin Suriye’ye maliyeti olağanüstü vahimdir. Her iç-savaş sonrasında görülmesi mukadder intikamcı çatışmaları önlemek, perişan olan altyapıyı sıfırdan oluşturmak, halkın yaralarını sarmak ve ülkeyi yeniden yaşanılır hale getirmek hiç de kolay olmayacak. Türkiye işin bu noktaya varmasını engellemek için elinden geleni yaptı, ama olmadı.
Maqdissi bakalım nerede ortaya çıkacak ve neler anlatacak...