Batı’nın Suriye krizine yaklaşımı, Londra’nın havası kadar kestirilemez. Bir an yağmur ve gök gürültüsü, bir sonrakinde masmavi gökyüzü ve güneş. Bir günde tüm mevsimleri yaşayabilirsiniz.
Geçen hafta ABD yönetimi Suriye hakkında şaşkınlık veren bir dizi çelişkili açıklama yaptı. Önce Esad’ın kimyasal silah kullanmaya başladığı uyarıları geldi. Buna, İngiltere tarafından tekrarlanan ve Kitle İmha Silahları kullanılırsa NATO’nun askeri müdahalede bulunacağı şeklindeki üstü kapalı tehdit eşlik etti. Sonra ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Esad’ın ‘mesajı aldığını’ ve Kitle İmha Silahı tehdidinin zayıfladığını ilan etti. Bundan sadece iki gün sonra ABD, Suriye sınırının Türkiye tarafında bulunan eşit sayıdaki Alman ve Hollandalı birliğe katılmak üzere 400 birlik ve iki patriot füze bataryası sevk etti. Ayrıca geçen hafta ABD liderliğindeki Suriye Dostları, Suriye Devrim ve Muhalefet Güçleri’nin oluşturduğu Ulusal Koalisyon’u Suriye halkının tek temsilcisi olarak tanımaya karar verdiler.
***
Fakat bundan kısa bir süre sonra Obama yönetimi, aşırı İslamcı grup Jabhat Al Nusra’yı ‘terörist’ ilan etti. Bu grup, muhalefetin hükümete karşı giderek daha etkili hale gelen gerilla mücadelesinde başı çekiyordu.
Suriye krizi çözülmedikçe; çelişkiler, açmazlar ve riskler artıyor.
Batı kendini mücahitlerle ilk kez aynı siperde bulmuyor. 1980’lerde Afganistan’da onları ‘kutsal savaşçılar’ olarak benimsedi ve El Kaide bu ittifakın ürünü oldu.
Suriye’de çarpışan birkaç cihatçı grup var. En kayda değer olan ise Eyman el Zevahiri’nin örgütü tarafından desteklenen ve Irak’taki El Kaide ile direkt bağlantılı olan Jabhat Al Nusra.
Al Nusra, Halep ve İdlib çevresini de kapsayan kuzeybatı Suriye’yi kısmen kontrol ediyor ve buralarda Şeriat yasasının katı bir yorumunu uygulamaya çalışıyor.
İyi finanse edilmiş donanımlı örgüt; Irak, Libya, Çeçenistan ve Afganistan’da savaşmış gaziler tarafından yönetiliyor. Rejimle çarpışmak üzere Suriye’ye akın eden yüzlerce yeni asker ve Özgür Suriye Ordusu’nun etkisi altına girmemiş, ona güvenmeyen, sayıları gittikçe artan Suriyeli genç adamlar için adeta bir mıknatıs.
Live El Tevhid, Ehrar el Şam Tugayları ve Cund El Şam’ı içeren yabancı ve Suriyeli cihatçı gruplar kendi aralarında, Suriye rejimine en sert darbeleri indiren askeri operasyonları düzenlediler. Kırk intihar saldırısı ve araba bombalama olayı gerçekleşti ve geçen Pazar Al Nusra, Şeyh Süleyman’ın Halep’in kuzeyindeki askeri üssünü ve geniş mühimmatını ele geçirdi.
Şimdi Suriye halkı 40 bin sivili öldüren Esad rejiminin neden ‘terörist’ ilan edilmediğini merak ediyor.
Cuma namazından sonra Halep’teki protestolarda, büyük kalabalıklar ‘Amerikan müdahalesine hayır, hepimiz Jabhat Al Nusra’yız’ sloganı attılar. Terörist yaftası, grubu istemsizce daha popüler hale getirdi; pek çok rejim karşıtı grup ve savaşçı destek verdiklerini belirttiler ve Al Nusra’nın terörist grup olarak tanınmaması için internet dilekçeleri imzaladılar.
Batı için bir diğer açmaz da Son Oyun’un nasıl gerçekleşeceği.
Açık olan şu ki Esad rejimi artık geçerli sayılmıyor ve ABD ve müttefikleri ‘Yüksek Askeri Şura’yı destekleyerek muhtemelen isyancılara silah akışını kolaylaştırma niyetindeler. Geçen hafta Esad rejimi bu gelişmeye uzun menzilli SCUD füzeleriyle yanıt verdi.
Rejimin çöküşünden sonra Libya’da ele geçirilen SAM-7 uçaksavar ve tanksavar füzeleri muhalefete, rejimin savaş uçaklarını ve helikopterlerini düşürme imkanı verdi.
Askeri müdahale hala olası ancak özellikle İsrail için bir dizi risk taşıyor. Esad çaresizce İsrail’e saldırabilir ve hatta kimyasal silah bile kullanabilir. Hatta rejim başka bir şeyle meşgulken, bu tip silahların radikal grupların eline geçmesi ve İsrail’e karşı kullanılmaları son derece yerinde bir endişe. Başarılı olsun veya olmasın askeri müdahale, ülkede yıllar sürebilecek bir karmaşaya neden olacaktır.
Batı’nın daha güçlü bir müdahalede bulunması durumunda Suriye’nin müttefiklerinin kestirilemez tepkileri de söz konusu ve bölgesel ve daha geniş ölçekte tırmanma ihtimali var. Esad yenilmek üzereyken Rusya, İran, Çin ve Hizbullah kenardan izlemeye devam edecekler mi?
Cumartesi günü İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi Tahran’ın Esad’ın devrilmesine izin vermeyeceğini söyledi. Üst düzey bir diplomat geçen hafta rejimin ayakta kalmasının pek de mümkün görünmediğini itiraf etti ancak Rusya destek verdiğini tekrarladı.
Arka planda Irak ve Afganistan’ın yıkıntıları varken, Batı’nın yüz yüze kaldığı son ikilem Esad sonrası Suriye’nin yapısı ile ilgili olacak.
Bazı devlet kurumları çöktü ve Suriye’de etkin olan sayısız cihatçı grubun internet yayınlarını takip eden herhangi bir kişi açıkça ABD’ye ve Şam’da ABD’nin idaresi altındaki yeni güçlere karşı savaşa hazırlandıkları sonucunu çıkarabilir.
Suriye muhalefeti, asıl çatışma sona erdiğinde cihatçı grupların etkinliklerini kaybedeceklerinden emin ancak bu o kadar da kesin değil. Bunun yerine Irak’ta olduğu gibi, mağlup ülkede savaşmaya ve El Kaide tarzı grupları İsrail ve Lübnan sınırlarına getirmeye devem edebilirler.
Esad yurtdışında sığınma talep edecek gibi değil ve Saddam Hüseyin’in Tikrit’e sığındığında yaptığı gibi, çarpışmaya devam etmek üzere kuzey kıyısına gidebilir. Böylece yeni rejim ve onu destekleyen Batılı kuvvetler kendilerini iki savaşın birden içinde bulacaklar: biri Esad’a sadık olanlara, diğeri ise Cihatçılar’a karşı.
Gittikçe daha karmaşık hale gelen Suriye dosyasında kesin olan tek bir şey var: Binlerce Suriyeli şehit olacak ve Halep gibi güzel Şam da topyekun yıkımla karşı karşıya. Karamsar tablo için şimdiden özür dileriz.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.