Suriye’deki iç savaş süreci, son yüzyıl içinde iç savaş yaşamış ülkelerin hangisine benziyor ve bu ülkelerde seçimlere nasıl gidildi diye epey kafa yordum ama bugünkü Suriye’ye benzeyen bir örnek bulamadım.
İç savaşın iktidar ve muhalefet kanatları arasındaki ayrımlar ya da çok aktörlü yapı, ideolojik farklılık, mezhepsel etnik çeşitlilik bakımında da Suriye hemen hiçbir ülkeye benzemiyor.
Bu yüzden de, Suriye iç savaşı, bir ülkenin özgün şartlarından doğan bir iç savaş olmaktan ziyade, uluslararası bir kapışma alanı, hatta daha ileriye giderek söylemek gerekirse, 1. Dünya Savaşı’nın devamı olan bir çatışma süreci olarak görülebilir.
Rusya, İran, Esad ve PYD’nin oluşturduğu ittifak, görünürde DAİŞ’e ama aslında kırk yıllık despot bir rejimi alaşağı etmek isteyen ÖSO’suna karşı mücadele ediyor.
Esad’ın hayalinde Suriye topraklarını, muhalefet güçlerinden bir gün geri almak yatıyor olsa da Suriye’nin paramparça olduğu ve bu hayalin hiçbir zaman gerçeğe dönüşmeyeceği, su götürmez bir gerçektir.
Suriye ayaklanması başladığında, Rojava’yı PYD’ye bir anlaşmanın sonucu olarak teslim eden rejim, Halep’i geri almaya çalışıyor ve şu an iç savaş, Rusya’nın fiili askeri müdahalesiyle, Esad’ı kurtarma operasyonuna dönüşmüş bulunuyor.
Bu tablo içinde, taraflar, ABD ve Rusya’nın öncülüğünde, bir ateşkes süreci ve akabinde de serbest seçimleri müzakere etti ve belli bir eğilim oluşturdu.
Ateşkesin, rejim ve ÖSO arasında gerçekleşmesi ve sonra da serbest seçimlere gidilmesinin kabul edilmesi, bugünün Suriye’sinin şartlarının yarattığı gerçeklerden oldukça uzak bir fantezi gibi duruyor.
Öyle ya bir ülke düşünün ki, iç savaş yaşıyor ve bu savaş her geçen gün, başta Rusya’nın katılımı olmak üzere, daha da şiddetli bir hal alıyor, ülkenin nüfusunun yarısı artık kendi ülkesinde yaşamıyor, hayatını kaybeden yüzbinlerce insan var ve böyle bir ülkede serbest seçimlere gidileceği ilan ediliyor.
Doğrusu akıl alır gibi değil.
Objektif olarak bakıldığında, Suriye’de serbest seçimlerin yapılması için, koşulların hiçbiri elverişli görülmüyor.
Rejim Suriye’nin belli bölgelerini kaybetmiş, geri almaya çalıştığı birçok şehirde çatışmalar sürüyor. DAİŞ, Nusra ve diğer irili ufaklı gruplarla rejim arasında ilan edilecek bir ateşkes, Suriye’nin çok az bir kısmında, silahları belli bir süre susturur ama bilhassa DAİŞ’in kontrol ettiği alanlarda, çatışmalar bir seçim ortamında dahi, daha da artabilir..
Suriye’de DAİŞ kontrol altına alınmadan, etkisizleştirilmeden ve Esad iktidarı bırakmaya razı edilmeden, yeni bir sürecin, hele sonu seçimle bitecek bir sürecin başlaması mümkün olmaz.
Rojava’da durum daha da karmaşık. Burada da nüfusun üçte biri, artık Rojava’da değil. Türkiye ve Kuzey Irak’ta kalan yaklaşık 400 bin Rojavalı var. PYD, Rojava’nın demografik yapısıyla oynadı ve homojenleştirdi. Buradaki Arap ve Türkmen halkın çoğunluğu göç etmek zorunda kaldı.
Bu demografik değişim içinde, adil bir seçimin ne Rojava’da ne genelde Suriye’de hayata geçirilmesi mümkün olur.
Birleşmiş Milletler, Suriye’de iç ayaklanma başladığında, tek parti ve tek lider diktatörlüğüyle yönetilen Suriye’de Esad’a demokratik geçiş için her defasında şans verdi, ama bu şansı Esad, işte her şey ortada, iktidarını pekiştirmek için ona zaman kazandıran bir fırsata dönüştürdü.
Ve maalesef, PYD’yle ittifak yapmak dahil, uluslararası güçlerle Esad arasındaki ittifakın yolunu BM açtı.
Şimdi de Suriye’de hiçbir şekilde, savaşı sona erdirmeyecek ve aslında kimi nasıl kapsayacağı bile belli olmayan bir ateşkes ve koşulları olmayan bir seçimle, Esad’a biraz daha nefes almasını sağlayacak bir fırsat sunuluyor.
Ne böyle bir ateşkesi ne böyle bir seçimi, Suriye halkının içine sindirmesi mümkün.