ABD’nin Suriye yönetimine karşı gerçekleştirmesi beklenen askeri operasyon neticesinde bu ülkedeki mevcut yapı değişecek mi?
Bu soruya olumlu bir cevap vermek zor. Çünkü Washington’un açıkladığı saldırı planı sadece “sınırlı bir vuruş”u içeriyor. Yani büyük ihtimalle Suriye ordusunun muhalif güçlere karşı kimyasal silah kullanımını engellemeye yönelik bir hava saldırısı olacak.
ABD bunu her şeyden önce “ahlaki bir ödev” olarak gördüğünü açıkladı. Zaten Suriye devlet güçleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına ilişkin iddiaların daha önce ortaya atıldığı sırada bunun kanıtlanması durumunda böyle bir tutumu Washington’un kırmızıçizgisinin aşılması olarak göreceklerini açıklamışlardı. Geçen hafta gerçekleşen saldırı inkârı zor bir kanıt niteliğinde. Dolayısıyla Obama yönetimi bazı müttefiklerinin de baskısıyla daha önce vermiş olduğu sözü yerine getirmek ve kimyasal silah kullanan Suriye yönetimini cezalandırmaya yönelik bir adım atmak zorunda.
Gerçi tam da bugünlerde ortaya çıktığı üzere, İran-Irak savaşı sırasında Saddam yönetiminin sarin gazı dahil kimyasal silah kullanmasına destek vermiş olan bir ülkenin şimdi bu konuda “ahlaki ilkeleri gözetmek uğruna” hareket ettiğini düşünmek saflık olur.
Bir tarafında İran ve Rusya’nın yer aldığı bir kamplaşmada karşı tarafın doğal lideri konumundaki ABD’nin hiç değilse kritik bir aşamada “racon kesen” patron rolü oynaması icap ettiği için de böyle bir tutum alması makul.
Bazı uzmanlar Amerikan müdahalesinin aynı zamanda Suriye’deki iç savaşta rejim güçleri lehine değişmeye başlayan askeri dengeleri eski haline getirmeye yönelik olduğunu iddia ediyorlar. Bu da olabilir. Ne var ki bu müdahalenin Suriye’deki rejimi değiştirmeye yönelik olabileceğine ihtimal veren pek yok. Zaten bunun sınırlı bir hava harekâtıyla gerçekleştirilmesi de pek mümkün görülmüyor.
Peki, ABD başta olmak üzere Suriye muhalefetini destekleyen ülkeler bir araya gelip ortak bir kara harekâtıyla Esed rejimini yıkamazlar mı? Evet, bunu yapabilirler. Ama bunu iki yıl önce de yapabilirlerdi. Yapmadılar. Bugün de önceki tutumlarını değiştirmelerini gerektirecek bir gelişme yok ortada.
Özellikle Washington’un bu konuda Rusya’yı ikna etmeden kapsamlı bir girişim başlatması beklenmiyor. Ayrıca Amerikan kamuoyu da askerlerinin Suriye’ye girmesi seçeneğine sıcak bakmadığı bilinen bir husus. Obama öncesi dönemde sürdürülen denizaşırı askeri müdahale yönteminin terk edildiğini deklare etmiş bulunan, bu arada Irak ve Afganistan’daki askerlerini çekmeye girişen bir yönetimin Suriye’ye kara harekâtı yapması zor.
Ama yine de bütün bunlara rağmen eğer isterse kendisi fiilen içinde olmadan da -Libya’da olduğu gibi- Suriye’deki rejimi yıkmaya yönelik bir harekât gerçekleştirebilir. Ne var ki bunu yapması için bunu gerçekten istiyor olması icap eder.
Oysa en başından bu yana ABD’nin Suriye’deki gelişmelere yaklaşımı aynı. Kurulacak yeni rejimin eskisini aratmayacağından emin olamıyorlar bir türlü. Yoksa çoktan harekete geçerlerdi.
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey’in Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesiüyesi Eliot Engel’e gönderdiği -ve nedense bizim de içeriğinden haberdar olduğumuz- mektupta Amerika’nın Suriye iç savaşına yaklaşımını özetleyen ifadeler vardı.
Dempsey açık açık şunu söylüyordu: “Suriye’de bugün durum, iki taraf arasında birini değil, birçoklar arasında birini seçme durumu şeklinde. Bizim seçtiğimiz taraf, denge kendileri yönünde değiştiği zaman, hem kendi hem bizim çıkarlarını geliştirmeye hazır olmalı. Bugün ise öyle değiller.”
Washington’daki genel yaklaşımın da generalin ifade ettiklerinden çok farklı olmadığını bilmekte fayda var.