Tarihi bir süreçten geçiyoruz. 50 yıldır devam eden terörün, iddialarıyla birlikte sona ereceği bir eşikteyiz. Öyle anlaşılıyor ki, terör örgütünün uzunca bir süredir Türkiye içinde eylem kabiliyeti sona erdirilmiş olduğundan, çok şükür ki uzunca süredir karakol baskını, canlı bomba eylemi gibi hadiseler ve şehit haberleri almadığımızdan dolayı Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla birlikte girilen sürecin ne kadar hayati ve tarihsel önemi haiz olduğunu idrakte zorluk yaşıyoruz. Tekraren söyleyelim, tarihi günlerden geçiyoruz. Umalım ki Türkiye'nin 50 yılına mal olan terör, bir daha tekrarı yaşanmayacak şekilde tarihe gömülür.
İhtiyatı elden bırakmıyoruz; haklıyız da; çünkü bu netlikte olmasa da daha önce de Öcalan'dan silah bırakma vs. çağrıları gelmişti. Bu sefer farklı olarak, "amalı, fakatlı şartlı" bir çağrı değil. Dümdüz net bir şekilde PKK'ya tüm organlarıyla birlikte silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı yaptı. Talimat da diyebiliriz buna.
***Yine de pürüz gibi gözüken iki husus var; birincisi Sırrı Süreyya Önder'in Öcalan'ın mektubunu okuduktan sonra "Kendisinin (Öcalan'ın) bir notunu da paylaşmak istiyoruz. Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK'nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım." şeklindeki ifadesinin günlerdir tevil edilme biçimi...
DEM tarafı ve 2013-2014'te PKK'ya "Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz" yollu akıl öğreten şiddet sever sol, tüm süreci şimdi de mektubun kendisinden çok Sırrı Süreyya Önder'in adeta korsan bildiri gibi sona iliştirdiği bu ifadeler üzerinde yorumluyor. Bunlar aynı zamanda Öcalan'ın "Toplanın ve tüm unsurlarıyla PKK'yı feshedin" talimatını "Öcalan kongreyi bizzat yönetsin" şeklinde anlamak suretiyle işi yokuşa sürme emareleri gösteriyor. Sırrı Süreyya Önder'in tek tek dolaşıp bunları da ikna etmesi gerekecek, öyle anlaşılıyor. Lakin buna biraz da kendisi sebep oldu.
Doğrusu ben, bu mırın kırıncıların sürece tesir etmeyeceği kanaatindeyim. Çünkü kamuoyunun izlediğinden çok daha önce ve çok daha derinden konunun çalışıldığını düşünüyorum. Zaten herhalde artık kimse söz konusu sürecin, Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'deki çağrısıyla başladığını düşünmüyor. Hele hele o çağrının rasgele yapıldığını...
Hülasa bu sefer, başarısızlıkla sonuçlanan son çözüm sürecinden de alınan derslerle ve en çok da Suriye'de kilitlenen şeyin yine Suriye'de açıldığı gerçeğiyle ilişkili yorumlamak gerekiyor geldiğimiz bu aşamayı.
***İkinci husus olarak dile getireceğim tam da bu; PKK'nın feshi YPG'nin de feshi anlamına geliyor mu? Abdullah Öcalan'ın çağrısı bunu da kapsıyor mu?
Mırın kırıncı ekip kapsamadığı görüşünde. Öcalan'ın mektubunu okuyan Sırrı Süreyya Önder ise net şekilde YPG'yi dahil etti. Hatta Pervin Buldan ile birlikte Suriye koluyla da görüşmeye gidebileceklerini söyledi.
Yıllardır dile getirdiğimiz gerçek; YPG, PKK'nın Suriye koludur. PYD'nin kontrol ettiği tüm bölgelerde Abdullah Öcalan'ın posterleri asılıdır. Dolayısıyla PYD ve PKK farklıdır tezinin asla ve kata gerekliği yoktur. PKK ile ilgili çağrıyı üzerine alınmayanların kendi sistematikleri içinde ve örgüt hiyerarşilerinde böyle bir şansları yoktur.
Ve dahası 2013'teki süreci kilitleyen de zaten Suriye iç savaşından PKK'nın nemalanma çabasıydı. Çözüm süreci Suriye dolayısıyla kilitlendi. Şimdi ise yine Suriye sayesinde kilit açıldı. Dolayısıyla YPG'nin bu sürecin dışında olacağı savı hem konjonktürle hem de YPG'nin PKK'nın bir kolu olduğu gerçeğiyle uyumlu değildir.
Tabii ki Suriye'de, Kandil'den daha farklı bir zamanlama takip edilebilir. Suriye'de milli ordunun, anayasanın teşkili, siyasi partilerin teşekkülü ve seçimli sisteme geçilmesi gibi aşamalar zaman alacaktır.