Beşar Esad Rusların televizyonuna verdiği demeçte “Suriye’de iç savaş yok” demiş. Tüm suçu yine dış güçlere havale etmiş. O böyle söylerken Suriye’de ölü sayısı 50 bini aştı. Birleşmiş Milletler verilerine göre sadece geçtiğimiz Cuma günü11 bin Suriyeli ülkeyi terk etti. Bunların 9 bin kadarı Türkiye’ye sığınırken, Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 120 bini aştı. Ürdün ve Lübnan’dakileri de eklediğinizde sadece bu üç ülkede mülteci konumuna düşen Suriyeli sayısının 400 bini aştığı görülüyor. BM’ye göre 2012 sonuna kadar, yani önümüzdeki 1.5 ay içinde mülteci sayısı 700 bini aşacak. Üstelik bu rakamlara kayıt dışı kaçaklar dâhil değil. Suriye’de evini, yurdunu kaybeden göçmenlerin sayısı ise 2 milyona yaklaşıyor. Ve felaket olanca hızıyla sürüyor.
Muhalifler Şam’a kesin bir üstünlük sağlayamıyor. En önemli sorunları birlik olamamaları, organize hareket edememeleri. Bunun kadar önemli bir diğer sorun ise yeterli silaha ve askeri desteğe sahip olamamaları. Batı müsaade etmeyince Katar ve Suudi Arabistan’ın desteği sınırlı kalıyor. Amerika ise yüzde 100 destek vermekten kaçınıyor. Batı’nın korkusu silahların yanlış ele geçmesi ve Suriye’de seküler Esad rejiminin yerini İslamcı ve İsrail karşıtı bir devletin alması.
***
Batı’nın kararsızlığı sürerken Rusya ve İran tam güçleriyle Esad rejimini destekliyorlar. Hem silah veriyorlar, hem de uzman ve asker. Suriye namına savaşanların bir kısmı Hizbullah militanı veya İran bağlantılı askerler. Rus askeri uzmanları da Esad’ın yanında yer alıyor. Esad’ın bugüne kadar ayakta kalabilmesinin sırrı da burada yatıyor. Bu şekilde durum eşitleniyor ve tarafların birbirlerini eşit miktarda katletmesine imkân sağlanıyor. Böyle giderse son Suriyelinin son damla kanına kadar bu mücadele devam eder. Kazanan ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak gücü bile kendisinde bulamaz. Bu da elbette İsrail’e ve Suriye’nin parçalanmasında yarar görenlerin işine yarar. Böyle bir sonuçtan İran ve Rusya da kârlı çıkar. İçi boşaltılmış bir Suriye bu iki ülkenin bölgesel nüfuzlarını arttırmasını sağlar.
Bu tabloda olansa Suriyelilere ve bize olur. Batı’nın kararsızlığı nedeniyle muhaliflerin dağınıklığı daha da artıyor. Beklenen zafer bir türlü gelmeyince muhalefetin etrafında birleşeceği hedefler muğlaklaşıyor. Gerekli silahlar da gelmeyince muhaliflerin küçük gruplara bölünmesi ve terörist alt çetelere dönüşmesi tehlikesi büyüyor. Aynı şekilde her bir muhalif grup kendi destekçi ülkesini oluşturmaya başlıyor ve günün sonunda Suriye’de Suudi Arabistancılar, Katarcılar, El Kaideciler, Rusyacılar, İrancılar gibi gruplaşmaların oluşması ihtimali artıyor.
***
Kısacası Batı’nın kararsızlığının Suriye’ye faturası ağır oluyor. Bu karamsar tabloya rağmen Obama’nın yeni döneminde ciddi bir kıpırdanma beklediğimi ifade etmeliyim. Geçen hafta İngiltere’nin devreye girmesi ve muhaliflerle görüşmesi, hatta muhaliflere silah teminini koordine edebileceklerini açıklaması Suriye’de daha hareketli günlerin başlayacağına işaret ediyor.
Diğer taraftan savaşın her geçen gün Türkiye sınırına sıçrama olasılığı artıyor. Ceylanpınar’da Esad sivilleri katlederken Türk askeri sınırda mevzi alarak sınırı korumaya başladı bile. Savaş ihtimali sadece Türkiye sınırını değil, Türk ekonomisini ve siyasi istikrarını da baskılıyor. Piyasalarda Suriye’yi gerekçe göstererek alımlarını durduran tüccarlar belirmeye başladı bile.
Bu çerçevede ateş sınıra biraz daha yaklaşırsa sınırda silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulması gerekebilir. Bunun için de NATO’nun desteği şart. NATO’nun devreye girebilmesi ise Rus engeli aşılamadığı için BM Güvenlik Konseyi onayı ile olamayacağına göre ancak meşru müdafaa ve NATO’nun 5. maddesinin devreye girmesi halinde mümkün olabilir. Kısacası ateş sizin topraklarınıza düşmek üzereyse onu ülkenizden uzak tutmak zorundasınız.