ÖNCE BİR AÇIKLAMA: 'Dünkü yazımda İran ve Türkiye medya organlarında, birbirlerine ve toplumlarına soğukluk yansıtacak sağlıksız bir yaklaşım sergilendiğine ve bunun İslam Birliği idealine aykırı olduğuna iki taraftan da örnekler değinirken,
(Bu arada, İran medyasında yer alan bir habere göre, 'Türkiye'nin eski Başbakan Danışmanı Cahit Tuz (?) isimli bir kişinin, İsrail'in '24' isimli kanalında, katıldığı bir tartışmanın video -haberi ve , "Temelde, İran ve İsrail'in' varlığı birbirine bağlıdır!" iddiasında bulunduğu da İran halkına duyuruluyordu. (Eskiden, böyle bir resmî sıfatlı olan birisi var mı, bilmiyorum.)
Ama, İran tarafı da, Türkiye'yi aynı şekilde suçlamıyor mu?) demiştim.
*
Dün Londra'dan 'Cahit Tuz' isimli bir beyefendi telefon etti ve kendisinin herhangi bir İsrail TV kanalına asla çıkmadığını belirtti.
Kendisinin beyanını esas alacağımıza göre, İran medyasının verdiği video-haber, başka kanallarda yapılan bir tartışmanın, söz konusu '24' kanalında da bir şekilde kullanılmış olduğu; ya da, İran medyasının o video -haber görüntüsünü İsrail kanalına isnat etmiş olabileceği anlaşılıyor.
Durumu okuyucuların bilgisine sunarken, ismini 'Cahit Tuz' olarak aktardığımız beyefendinin hassasiyetini de, şükran duygusuyla öğrenmiş bulunuyoruz. Esasen, İran medyasında bu konu ele alınırken, 'Türkiyeli yüksek bir bürokratın iddiası' olarak o haber verilmişti. Yani, 'Cahit Tuz bey' için bir 'kasd-ı mahsusa' söz konusu olmayıp, iki tarafın medya organlarında yer alan haberlerden örnekler sunuluyordu, yazımızda..
Okuyucuların, bu konuda, ismi geçen şahsın kendi beyanını esas alması gerektiği, saygıyla hatırlatılır.
*
Ve gelelim, asıl konumuza:
*
Gerek Suriye'deki son gelişmeler ve gerekse bizde, PKK'nın silah bırakması ve 'kendisini 'feshetmesi' için kongresini toplaması' konusunda Öcalan'ın yaptığı çağrı, bazı iddialı yorumcularca, tarafların şu veya bu tarafına 'diz çöktürüldüğü' ifadesi o kadar sık kullanılıyor ki, bir taraf, karşıtlarına 'diz çöktürmüş bir yiğit'; diğer taraf da, rakibi veya hasmı karşısında 'diz çökmüş bir ezik şahsiyet' durumunda gösterilmiş oluyor.
Hattâ, gerçek bu bile olsa, eğer bir fitne ateşinin söndürülmesi isteniyorsa, bu gibi yorumlar o ateşin söndürülmesine hizmet etmez; tam tersine, galip durumda olanın daha bir gurura kapılmasına ve yenik durumda olanın da, intikamını almak için müsait bir zamanı gözetmesine hizmet eder; yani, yangına benzinle veya körükle gitmek durumuna düşülür.
*
Çünkü, sadece 'insan'da değil, hemen hemen bütün canlılarda da bir kavga veya hayatî bir mücadeleden yenik olarak çıkmamak için, çeşitli fizikî veya ruhî direniş yöntemleri denemek, fıtrî bir yaratılış özelliğidir.
Hatta o kadar ki, karıncalar arası kavganın büyütülmüş görüntülerini izlersek, galip gelmek için ölmek pahasına verilen çetin mücadeleler sonunda, yenilen tarafın kaçması ve galip gelenin böbürlenmesi; keza, aslanlar arasındaki kavgada da yenik düşenlerin kavga alanından sıvışmaya nasıl çalıştıklarını seyretmek, ibretliktir..
*
O halde, sadece PKK'nın 40 yıllık geçmişi değil, 1925'lerdeki Şeyh Said Hareketi, 1930'daki Ağrı ve 1937'de, Seyyid Rıza liderliğinde patlak veren Dersim Gaileleri gibi ve her birisi de oldukça kanlı biten büyük rahatsızlıkların üzerine merhemle yaklaşmak yerine, sadece askerî yöntemlerle, 'kezzap'la yaklaşmaya çalışmak, bu gaileleri daha da içinden çıkılmaz duruma getirdiği gibi, şimdi PKK'nın silah bırakmak ve kendisini feshetmek noktasına gelmesini de, hayırlı bir gelişme olarak alkışlamak gerekirken, 'diz çöktürmek'ten bahsedilmesi son derece yanlış ve tehlikeli olur.
*
Bu durum, Suriye'de de yaşandı, yaşanıyor, bugünlerde.. Şöyle ki, (Baba-Oğul) Hâfız ve Beşşar Esed liderliğindeki 54, bütünüyle Baas rejiminin de 62 yıllık zulüm ve kanlı diktatörlük dönemi, beklenmeyen şekilde ve sür'atle, 8 Aralık 2024 günü çöküp, Ahmed eş-Şara liderliğindeki güçlerin duruma genel olarak hâkim olması üzerinden henüz 2 ay geçmekteyken, geçen hafta Lazkiye, Tartus ve güneyde Dera bölgelerinde patlak veren Dürzî, Aleviyyûn ve Nusayrîlerin ve de Esed dönemi kalıntılarının silahlı isyanları, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki bugünkü Suriye Hükümeti'nin halk nezdindeki itibar ve itimadının da etkisiyle 3 gün içinde söndürülmüş bulunuyor.. Elbette ağır kayıplar olduğu da anlaşılıyor..
Ancak, sonuç inşallah, hayırlı bir gelişme olmuştur.
Ve tam da bu sırada, 'Suriye Demokratik Güçleri' (SDG) denilen silahlı güç odağının, Ahmed eş-Şara ile anlaşmaya varıp, Şam'daki merkezî hükûmetin otoritesini kabullenmesi, yeni bir hayırlı gelişme olarak görülmelidir..
Böyleyken, bizdeki ekran yorumcularının, anlaşma yapan SDG'yi 'diz çöktü' diye nitelemeleri, on derece yanlıştır. Burada, akl-ı selîmin galibiyetinden söz etmek gerekir..
Dahası SDG temsilcisi ile Ahmed eş-Şara arasında imzalanan anlaşma metnini, beğenmeyip, 'Ama, şu tehlike var, bu tehlike var..' diye, rahat koltuklarından ahkâm kesmeleri, bir spor programının yorumcuları arasında tartışmaları hatırlatıyor..
Aman Allah'ım, ne yorumlar, ne telkinler..
*
Halbuki, burada görülmesi gerekli olan konu, bu beklenmeyen anlaşma ile, Suriye merkezî hükûmetinin iktidarını daha da pekiştirdiği ve sosyal hayatın kontrolü açısından, daha güçlü bir inisiyatif elde etmiş olduğudur. Çünkü, PKK paralelindeki SDG güçleri de, özellikle Fırat'ın doğusundaki bütün temel devlet kurumlarını merkezî hükûmete teslim etmeyi kabullenmiştir..
Elbette, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki Suriye hükümetinin önünde daha çok zorluklar var ve olacaktır da.. Ve, bir inkılabı gerçekleştirmek elbette kolay değildir, zordur, çetindir; ama, onu muhafaza etmek daha da çetindir.
İnşaallah , Suriye'nin Müslüman halkının, hele de son 60 yıldır çektiği acılar son bulur..
*