Suriye'de terörle mücadele kapsamında gerçekleşen harekatı konuştuğumuz günlerde Erdoğan önemli bir mesaj verdi. Suriye ile bakanlıklar düzeyinde başlayacak görüşmelerin liderler zirvesine gidebileceğini söyledi. Geçtiğimiz aylarda Reuters iki ülkenin istihbarat başkanlarının görüşmesini sızdırırken aslında sürecin aksamasını isteyenleri deşifre ediyordu.
Suriye'de birçok aktör var. Bir yandan İran-İsrail savaşı bu ülkede devam ediyor.
Fırat'ın doğusunda ABD, YPG/SDG unsurlarını silahlandırıyor. Böyle bir ortamda Türkiye kendi sınırlarını korumakla birlikte istikrarsızlaştırılmış alanda bir terör devletinin kurulmasına müsaade etmiyor.
Suriye'de İran'ın getirdiği milislerin varlığı hem bizi hem de Körfez'i tedirgin ediyor. Körfez ülkeleri bölgedeki yeni denklemde Esad'a İran'dan uzak durmasını ve Arap kimliğine yönelmesini telkin ediyorlar. Bu tutum Körfez ve Türkiye'nin ortak perspektifi. Geçmişte Katar ve Türkiye ihvan hareketine sıcak bakıyordu. Bir süredir her iki ülkenin de İhvan hareketine mesafeli olduğunu görüyoruz.
İran'ın Irak'taki nüfuzunun açtığı sorunlar ortada. Aynı durumun Suriye'de oluşturacağı riskler Ankara'yı Körfez'le birlikte çözüm arayışına itiyor. Bölgede İran'ın varlığı ABD'yi rahatsız ediyor gibi algılansa da sonuçları itibariyle İran'ın yayıldığı alanlarda kaos devam ediyor.
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi Körfez'de güven sorunu yarattı. Pandemi salgını ve küresel resesyon herkesi yeni bir döneme zorladı. Suudi Arabistan ve BAE bölgenin güçlü aktörü Türkiye'yle ittifak kurmayı, mevcut ekonomik koşullarda işbirliğini artırmayı tercih ettiler. Bu karşılıklı pragmatizmin ve rasyonel politikaların gereğiydi. Böylece Mısır, Suriye, Libya gibi meseleler de aşılacaktı. Şimdi Ankara-Şam ilişkileri Putin'in katkılarıyla çözüme odaklanabilir. Ukrayna krizi bu meselede Putin'i daha yapıcı hale getirirken ABD'yi zeminsiz bırakma hedefine sürüklüyor.
Suriye meselesinde 3'lü zirvenin (İran'sız) gerçekleşecek olması hem Körfez'i rahatlatacak hem de Esad'ın Arap dünyasına dönüşünün kapılarını açacak.
Çin-Arap Zirvesi
Riyad'da gerçekleşen Çin-Arap Zirvesi dikkatimizden kaçmadı. Çok kutuplu dünya tartışmalarına bakış açısı vurgulanıyor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı "Çin ile işbirliği ABD ile iş birliği yapılmaması anlamına gelmez. Kutuplaşmaya veya bir ortak ile diğeri arasında seçim yapmaya inanmıyoruz." derken ABD'ye mesaj veriyor.
Çin'in kuşak yol projesindeki güzergahlarda istikrar talebi öne çıkıyor. Çin, enerji kaynaklarını garanti altına almak ve karşılıklı yatırımlarla riskleri azaltmak istiyor. Çin'in İran ve Arap Dünyası arasındaki sorunlara çözüm bulması mümkün mü bilmiyoruz. Çin'in petrol ticaretini kendi para birimiyle gerçekleştirme ideali Riyad'ı nereye sürükleyecek göreceğiz.
Dr. Hüseyin Korkmaz Riyad buluşmasını titizlikle analiz ediyor: "Yeni dönemde riskten kaçınma stratejisi ile öne çıkan en önemli eğilimlerden birisi de ülkelerin güçlü bir ittifaktan ve bağlantısızlıktan kaçınma çabalarının artması. Bu Çin'in stratejik ortaklık modelinin ciddi bir cazibe haline gelmesini sağlıyor. Böylece orta ölçekli devletler çok yönlü bir uyum göstererek taraf seçme baskısından kurtulmaya çalışıyor. Çin'in ABD ile derinleşen rekabetinde Riyad-Washington arasında son dönemde ortaya çıkan gerilimlerden yararlanmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Ortadoğu özelinde yapılan bu hamlenin aynı zamanda rekabeti geniş bir alana yayması da bekleniyor. Ancak bu çabalara rağmen bölgede devam eden ABD angajmanının bir anda ortadan kalkmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır....Suudi Arabistan'ın tarihsel geleneğin dışına çıkarak çıkarlarını daha rasyonel bir düzlemde savunmak istemesi ve çok yönlü bir uyum yakalamaya çalışması küresel ölçekte esen değişim rüzgarlarının habercisi olabilir. Fakat bölgeye sadece ekonomi ve kalkınma çerçevesinden bakan bir Çin ile bu değişimin gerçekleşmesi zor görünüyor." Bkz. https://www.hussoloji.com/