2013 yakın coğrafyamızda büyük kırılmaların yaşandığı bir yıl oldu. Kalabalıkların keskin nişancılar tarafından tarandığını, duvara “halk rejimin değişmesini istiyor” diye yazan ortaokul öğrencilerinin işkenceyle katledildiğini, kadınlara çocuklara tecavüz edildiğini, hayat belirtisi kalmayana dek şehirlerin yerle bir edildiğini… Ve insanların mülteci olduğunu, perişan olduğunu, feci şekilde öldüğünü...
Acı ve utanç değişmedi ama sahipleri, artık söz dinlemeyen eski diktatörlerin yerine yenilerini getirmeyi başardılar. Biri hariç.
Beşar Esed bu çok feci tablonun içinden önce ABD’nin ikircikli siyaseti, sonra Rusya ve İran’ın maksatlı korumasıyla çıkmayı başardı.
Kırk yıldır süregelen totaliter rejim –güya- hala ayakta. Esed, vatandaşlarının demokratik haklarını teslim etmedi ama ülkesini PKK’ya, El Kaide’ye, DEAŞ’a, Kasım Süleymani’ye teslim etti. Ellerindeki kanı yıkayınca herkesin onunla tokalaşacağını sanıyor. Üstelik hapishanelerinde hukuksuz biçimde tuttuğu yüzbinlerce insana, işkence ve tecavüze maruz bıraktığı 7 bin kadın ve çocuğa rağmen!
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, darbeci Sisi ile neden görüşmediğini anlatırken sunduğu gerekçe de, şart da çok doğruydu. Daha geçen hafta Müslüman Kardeşler üyesi 9 genci haksız yere idam eden Mısır yönetimine “önce hapsettiğiniz insanlara özgürlüklerini verin, bu olmadan asla!” dedi Erdoğan. Utanıp sıkılmadan “Esed’le görüşülsün” diyenlere de başlangıç dersi olur belki.
***
2011’den beri Suriye’de hapsedilen kadın sayısı 13 bin 500 civarı. Tamamı rejim muhalifi. Büyük ihtimalle çoğu, ÖSO askerlerinin ailesi. Muhaliflerin direncini kırmak için silah gibi kullanılıyor kadınların bedeni.
Oysa bu bir insanlık suçu, savaş suçu. Sorumluları da Lahey’de yargılanacak mutlaka.
***
Hapishaneden bir şekilde çıkabilen kadınlar korkunç şeyler anlatıyorlar. Tekrar etmek istemeyeceğiniz şeyler.
Tuhaf olan şu ki, kimseden ses çıkmıyor bu konuda. 2012’de endişe açıklaması yapan BM mesela, geçen süre zarfında hep susmuş. İslam İşbirliği Teşkilatı keza… Kadın hakları dendiğinde mangalda kül bırakmayanlar da öyle.
Nihayetinde binlercesi zindanda. Temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı açık. İşkence, olağan. Tecavüz, çok yaygın. Özel günlerinde yaşadıkları sıkıntı, rejim güçleri için sadece aşağılama konusu. Üstelik tüm bu iğrençliklere 12-13 yaşından başlayarak kız çocukları da maruz kalıyor.
Yaşadıkları karşısında sadece ölmeyi istiyorlar. Bir gün özgür kalsalar da hayata kaldıkları yerden devam edemeyecekleri bilgisiyle, çığlık atacak gücü bile bulamıyor kendilerinde.
***
Kimse de dert edinmemiş zaten onları. Suriye’ye insani yardım götürürken olanlara şahitlik eden İHH mesele edene kadar.
Geçen yıl “artık yeter” diyerek küresel bir hareket başlattılar. Adına da “Vicdan Hareketi” dediler. Dünyanın her yerinden vicdan sahiplerinin katılımıyla İstanbul’dan Hatay sınırına bir konvoy oluşturarak, kız kardeşlerine ulaşmaya çalıştılar. Yankısı oldu elbette. Ama sonuç değişmedi.
Hala içerde 7 binin üstünde kadın var. O yüzden 45 ülkeden siyasetçi, sanatçı, akademisyen ve aktivistin katılımıyla ama binlerce vicdanlı insanın katkısıyla yeniden ses yükseltiliyor. Esed rejimine “Kadınları derhal serbest bırakın” çağrısı yapılıyor.
Asıl hedef ise Suriye’de siyasi çözüm için kurulan “Astana masasındakileri” etkilemek. Bilhassa Esed’i kollayan Rusya ve İran’ı.
İmza sayısı ne kadar çok olursa etkisi de o kadar büyük olur. O yüzden Suriyeli kız kardeşlerini işkence, tecavüz ve aşağılamalardan kurtarmak isteyenler vicdanhareketi.org adresine girerek hem bilgi alabilir, hem imza verebilirler.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününe, daha doğru bir ifadeyle, Suriye’de son kadın ve çocuk özgür oluncaya dek...