Başkan Beşar Esad’ı; sadece İran ve Rusya’nın askeri yardımları, Moskova ve Pekin’in diplomatik koruması ve Senatör John McCain gibi Cumhuriyetçilerin deyimiyle Obama Yönetimi’nin “beceriksizliği” sayesinde iktidarda kalabilen, Suriyeli bir Muammer Kaddafi olarak betimlemek iç rahatlatıcı. İç rahatlatıcı, fakat yanlış.
İran, Rusya ve Çin Esad’ın iktidarda kalmasına yardım ediyor olabilirler, fakat kaderlerini rejimin kaderine bağlı gören Suriyeli topluluklar da ona yardım ediyor. 15 ay süren aleni isyan ve yaptırımlara rağmen rejimin hala ayakta kalmasının, çekirdek güvenlik güçlerinin kayıp vermeden, isyanın kanlı şekilde bastırılmasına adanmış olmalarının sebebi de bu. İsyanın azmi ve boyutları bu güvenlik güçlerinin kapasitelerini aşmış olabilir; rejim kirli işlerini yaptırmak için resmi askeri birimlerine bel bağlayamıyor. Bunun sonucunda Esad’ın güçleri, en kirli işleri yaptırmak için köylerdeki başıbozukları, Şabiha milislerini silahlandırma yoluna başvurdu. Haberlerde, geçen haftalarda Hula’da 49’u çocuk, 100’den fazla insanın yakın mesafeden vahşice katledilişinin ardında, büyük ölçüde komşu köylerdeki Şabiha güçleri olduğu iddia ediliyor. Bu, geçtiğimiz hafta Kubeyr köyünde yapılan ikinci katliam için de geçerli gibi görünüyor.
***
Şabiha ve rejimin çekirdek güvenlik güçleri, Alevi azınlıktan seçiliyor; kurbanları genellikle Sünniler. Komşularını, Esad’a kişisel bağlılık sebebiyle değil, rejiminin varolmadığı bir gelecekten duydukları korku sebebiyle öldürüyorlar. Nüfusun yaklaşık % 12’sini oluşturan Şii benzeri bir mezhep olan Aleviler, Fransız sömürge döneminde Sünni ve Hıristiyan Arap milliyetçilerine karşı bir ağırlık olarak, iktidara sadık bir askeri kasta dönüştürülen ve uzun zamandır acı çeken bir azınlık topluluğu. Esad’ın babası Hafız el-Esad iktidarı ele geçirdiğinde, bundan fayda gören birincil grup Aleviler oldu. Bürokratik ve güvenlik eliti tekellerine aldılar ve Saddam Hüseyin Irak’ındaki azınlık Sünniler’in konumuna benzer bir konuma sahip oldular.
Birçok Alevi’yi rejim karşıtlarını katletmeye götüren cinnet, Esad’ın kendisini onların koruyucusu olarak sunmadaki başarısını ve belki de muhalefetin şu ana dek rejimin geleneksel tabanına hitap edemeyişini yansıtıyor. Mezhepsel bir iç savaş, isyan ilk başladığında Esad tarafından seçilmiş bir yol olabilir; bunu, rejimin kaderini çekirdek seçmenlerinin kaderlerine bağlayarak ve kendini potansiyel olarak barış getirmek için vazgeçilmez kılarak yaptı. Slobodan Miloseviç de Balkanlar’da benzer bir strateji uyguladı. Fakat bugün mezhepsel iç savaş, gerçeğe döndü. Ve bu da savaşın, mezhepsel niteliğini hesaba katamayan çözümlerle, sadece diktatörlüğe karşı bir halk ayaklanması olarak tanımlanarak bitirilemeyeceği anlamına geliyor.
***
John Hopkins İleri Uluslararası İlişkiler bölümünden Veli Nasr “Savaş, meşrutiyet ve demokrasiden çok, Suriye’deki toplulukların arasındaki yeni bir güç dağılımının olası sonuçlarıyla ilgili” diyor. “Bu daha çok etnik ve mezhepsel gücün yönetimi ve yeniden paylaşımıyla ilgili, fakat ABD bölgedeki mezhepsel meselelerle baş edecek bir stratejiye sahip değil.”
Kararlı biçimde rejimin yanında yer alan topluluklar; ayaklanmanın hayatlarına, geçimlerine ve ortak çıkarlarına zarar vermeyeceğine inandırılmadıkları sürece Esad, rejimini korumak için öldürmeye hazır bir orduya sahip olmaya devam edecek. Ve yabancı güçler, Libya’dan çok Bosna’ya benzeyen bir ihtilafa karışma konusunda isteksiz kalmaya devam edecekler.
Benzer bir prensip siyasi cephe için de geçerli: Rusya ve Çin, Suriye’ye herhangi bir askeri müdahaleye karşı çıkmaya ve Suriye’nin, bölgede Batı etkisinin yayılması için bir fırsata dönüşmesini engellemeye kararlılar. İran, Esad’ın devrilmesinin jeopolitik sonuçlarının farkında ve Esad’ın isyanı bastırma çabalarına saldırganca yardım ediyor. Gerçekten de, Washington’da çoğunluğun Esad’ı devirmek için müdahale taraftarı olmalarının sebebi, bunun Tahran’ı zayıflatacak olması. BM Özel Temsilcisi Kofi Annan, bir barış planı uygulamak için, şimdi BM’nin sürekli üyelerinin yanında Türkiye, Suudi Arabistan ve İran arasında bir mutabakat yaratacak bir “Temas Grubu” modeli öne sürüyor. ABD böylesi bir sürece Tahran’ı dahil etme konusunda tereddüt ediyor; fakat tüm menfaat sahiplerinin endişeleri dikkate alınmadığı sürece iç savaş, bölgedeki güç oyuncularının arasında geçen ve Lübnan’da 17 yıl süren mezhepsel iç savaşa benzeyen bir temsili çatışma olacak ve bunu çözümlemek çok daha zor olacak.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.