Bayram süresince Suriye’de taraflar arasında ateşkes ilan edilmesine yönelik öneri Rusya, İran ve BM tarafından onay görmüştü. Anlaşıldığı kadarıyla Esad da bu öneriye kapılarını kapatmadı ve BM ile Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi El Ahdar El İbrahimi’yi kabul ederek koşulları görüştü.
Ateşkes görüşmelerinin yapıldığı sırada Şam’ın çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturduğu bir mahallede bomba yüklü bir araçla yapılan saldırıda 13 kişi öldü. Bu eylemi her kim yaptıysa, Suriye’de ateşkes istemeyen kesimlerin bulunduğu duyurulmuş oldu. Hıristiyan Mahallesi hedef seçilince, akıllara Suriye’deki radikal İslami kesimlerin bu ateşkesi istemedikleri ihtimali gelir. Ancak terör o denli yanıltıcı izler bırakır ki, bundan emin olmak kolay değil. Zira faturanın muhaliflerin bir kanadına çıkmasını isteyen derin Suriye’nin de pekala bu tür eylemler yapması mümkün.
Bununla birlikte dünya kamuoyunun gördüğü sahne, Esad’ın ateşkesten yana olduğu ve muhalefet denen grupların içinde de El-Kaide benzeri örgütlerin giderek güçlendikleri.
Krizi Türkiye’den uzaklaştırma
Bilindiği gibi Türkiye, Suriye sorununun giderek Türkiye-Suriye sorununa dönüşmekte olduğunu fark ederek meseleyi bölgesel düzeye çekti. Bu, konuyu sınırlarından uzağa itmek ve kendisini ilgilendiren kısmının da ağırlıklı olarak sığınmacılar olduğunu ilan etmek anlamına geldi.
Türkiye’nin konuyu ikili sorun çizgisinden uzaklaştırmasındaki amaçlarından birisi, bir savaş tahrikiyle karşı karşıya gelmemek olarak özetlenebilir. Ancak bir diğer amacın da Türkiye’nin desteklediği muhalefetin Suriye’nin içinde kendisine yer arayan radikal İslami muhalefet olmadığını göstermekti denebilir. Tam tersine, Türkiye sadece Esad rejiminin değil radikal grupların da karşısında bir pozisyon aldı; bu konuda sadece ABD’yi değil Rusya’yı da ikna etti. Bu iki güç Türkiye’nin oynadığı role güvenmeselerdi şimdiye çoktan Türkiye tankları sınırı geçerek Suriye batağına saplanmak zorunda kalırdı.
Bununla birlikte, Türkiye’nin Suriye konusunu kendisinden uzaklaştırması, sorunun başka bölgelere yayılmasına neden oldu. Suriye yönetimi, oyuna Türkiye’yi ve Türkiye üzerinden ABD ve Rusya’yı çekme girişiminde başarısız olunca, yeniden Lübnan’a yönelmiş gibi gözüküyor. Tabi gerçekten dikkatleri Lübnan’a çeken eylemin arkasında Suriye varsa.
Krizi küresel teröre yaklaştırma
Tam ateşkes görüşmeleri yapılıp üçlü çözüm mekanizmaları tartışılırken, Lübnan’da iç istihbarat şefi öldürüldü; cenazesinde çatışmalar çıktı. Lübnan yönetimi, olayın arkasında Suriye’nin olduğunu düşündüklerini ilan etti. Bu arada Lübnan’da da saldırının Hıristiyanların yoğun olduğu bir mahallede ve 14 Mart Hareketi olarak bilinen, kısmen Batı yanlısı olarak özetlenebilecek kuruluşun merkezi yakınlarında olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Olayın yaşandığı yer itibarıyla gözler Hizbullah’a yöneldi, ancak Hizbullah bu saldırıyı kınayarak kendilerinin bu işe karışmadığını ima etti. Bir kısım ise her zamanki gibi konuyu Siyonistlerin tahriki olarak açıkladı. Ama anlaşılan o ki, eylemi yapanlar Şam ve Beyrut’taki olaylar arasında bağıntı kurulmasını istemiş. Bu bağıntı kurulunca adresin her durumda radikal dini kesimleri göstermesi kaçınılmaz; ancak belirtmek gerek bu işaret Şii değil Sünni radikalleri ima ediyor.
Kaynağını Afganistan veya Pakistan’dan alan radikal kesimlerin ne tür eylemler yaptıkları hatırlanırsa, Suriye sorununun giderek küresel terörizmle ilişkilendirilmesi mümkün. Bu tür eylemlerin Türkiye gibi birkaç ülkede daha olması halinde terörizmle mücadele çerçevesindeki uluslararası anlaşmaların devreye girmesi ve müdahale planlarının tartışmaya başlaması söz konusu olabilir.
Herkese iyi bayramlar.