Bölge yeniden şekillenirken Suriye temel belirleyici gibi anlatılıyor. Bir işi yaparken kullanılan alet, yani Suriye, ne karar verecek, ne yapacak diye düşünülüyor. Oysa ne Suriye’nin kuruluşu ne de yaptığı eylemler kendi iradelerinin ürünü değil. Devlet Fransa tarafından kurulmuş, bugün oradaki Baas rejiminin yapıcısı bir Ortodoks olan Mişel Eflak’tır. Bu yönetim sadece Suriye için inşa edilmemiştir. Daha sonra Irak’ta uygulanan bu rejim tüm Ortadoğu için hazırlanmıştır. Buna Türkiye’de de uygulanmak istenmiştir. 12 Mart’ta önlenen darbenin amacı Türkiye’yi de Baas rejimi ile yönetmekti. Dış güçler ülkemizde etkindi. Ekonomiye ve buna bağlı olarak medyaya ve bürokraside de etkinlerdi. Bunun sonucunda istediklerini iktidara getiremezlerse darbe hazırlıyorlardı. Ülke içinde etkinlikleri tartışılamazdı. Mesela 9 Mart cuntası devlet tarafından takip edilmesine rağmen cunta üyeleri beraat etmiş MİT Müsteşarı Fuat Doğu bir tertiple görevinden alınmış, problem olmasın diye büyük elçi tayin edilmiştir. Darbeyi hazırlayanlarla engelleyenler anlaştılar ve 12 Mart muhtırasıyla iktidara ortak oldular. Bunu herhangi bir kişiyi itham etmek için değil Baas rejiminin ülkemize de getirilmek istendiğini anlatmak için söylüyorum. Bağımsız devlet olmak bir şekil sorunu değil bir yapı sorunudur. Bir ülkenin bayrağını savunması yeterli değildir. Bunun anlamını da oluşturmak gerekir.
***
Baas hareketi solcu ve milliyetçi bir hareketti. Bu ve benzeri hareketler iki özelliklerini de iki rakibe karşı kullanırlar. Solculuk ABD aleyhtarlığı olarak tanımlanır ve zaten solcu oldukları için SSCB’den etkilenmezler ama onların solculuğu farklıdır. Milliyetçilik o ülkede kendileri dışında bir güç odağının oluşmasını engellemek içindir. Çoğunlukla bu da ABD aleyhtarlığıdır.
Genel durumun son şekline bakarsak ABD ve Rusya esasen Esad’a karşıdır. Avrupa ise göz boyayacak fikirler öne sürmektedir. Esad’ın gitmesiyle Suriye değişmez. Bunun yanında Baas rejimini koruyanların devletle ilişkisi kesilmelidir.
Esad’ ı destekleyen güçler ona karşı olanları yenemezler. Ancak karşı güçler Esad’ın yerine geçmeyecektir. Çünkü bu Suriye’de milliyetçi bir hareketin doğmasına neden olur. Büyük güçler bir ülkeyi kontrolü altında tutarken iki yoldan birini kullanırlar ya o ülkeyi kontrol ettiklerini, ona karşı yapılacak her hareketi kendilerine yapılmış sayacaklarını söylerler ya da ona bağımsızlık görüntüsü verip iç yapıyı ele geçirerek kontrol ederler.
Bugün dünyada büyük bir değişim yaşanırken kontrol altında olan ama her an bir hareketi kendisini yöneten gücün etkisiyle başlatan devletler varlıklarını sürdüremeyecek gibi görünüyor. Yani başkasının yönlendirdiği hareketin kendileri tarafından yapıldığını söyleyip asıl sorumluyu saklayanlar tarihe kavuşacak. Her köşe başında bir devletin olduğu dünya yapısı nedeniyle kolayca sorunlar yaratılırken çağımızın teknolojik ve bunun yarattığı ekonomiye uygun bir yapı oluşturulacaktır. Başbakanımızın ABD seyahati bu açıdan değerlendirilmeli ve gerçekten bağımsız bir devlet kararlaştırılacağını düşünmek lazım. Eğer ülkemizin ABD’ye bağlı olacağını düşünüyorsanız neden bizim ön safta olacağımızı düşünmüyorsunuz.