Hükümetin Suriye siyasetini ABD’nin gölgesindeki bir siyaset olarak görenlere / gösterenlere daima karşı çıktım.
Kendimi tashih etmem lazım.
Hükümet, Suriye konusunda yaptıkları ile değil ama YAPMADIKLARI ile maalesef batı gölgesi altında bir görünüm arz ediyor.
***
El-Kaide’ye bağlılık bildiren Nusret Cephesi, silahlı devrim mücadelesine kayda değer katkılarda bulunmakla beraber, devrimi istediği gibi şekillendirip yönlendirme gücüne sahip olmaktan çok uzak.
El-Kaide’nin çizdiği şiddet çerçevesini yeterli bulmayıp kafasına göre takılan post-Kaideci Irak-Şam İslam Devleti örgütü de, ne kadar gürültü çıkarırsa çıkarsın, Suriye Devrimi içinde hâlâ marjinal bir unsur.
Bununla beraber, gerek Nusret Cephesi ve gerekse Irak-Şam İslam Devleti, Suriye Devrimi üzerinde şaibe bulutları oluşturarak kanlı Esed diktatörlüğüne karşı verilen mücadelenin nefes borularından bazılarının kesilmesine yol açabilecek kadar ‘güçlü’ maalesef.
Potansiyel bir güç bu.
Esed rejimi, İran yönetimi, Rusya ve tabii ki Batılı devletlerin düğmeye basmasıyla ortaya çıkan bir güç.
Mezkûr örgütlerin Suriye Devrimi içinde tayin edici bir rol oynamayan yanlış beyan ve hareketleri müthiş propagandalarla büyütülerek devrimin tabiatıymış gibi sunuluyor ve ‘Burada hürriyet ve adalet savaşı yok, El-Kaide bağnazlığı ve terörü var’ denilerek hem Suriye halkı hem de ilgili devletler devrime destekten vazgeçirilmeye çalışılıyor.
“İslam devleti istiyoruz, fakat bunu halka zorla dayatmaya kalkmayacağız; rejim yıkıldıktan sonra düzenlenecek olan serbest seçimlerde sandıktan çıkan sonuçları kabul edeceğiz” diyen, savaş hukukuna riayet eden, devrim sonrası için de itidal garantisi veren, El-Kaide zihniyetiyle arasına açıkça mesafe koyan ve o zihniyete göre kâfir olan Türkiye hükümeti ile yakın ilişki içinde olmayı arzu eden Ahraruşşam örgütü tek başına Irak-Şam İslam Devleti ve Nusret Cephesi’nin toplamından daha büyük, aynı çizgide ve benzeri ölçekte başka İslamî gruplar da var; fakat yukarıda sözünü ettiğimiz rejim ve devletlerin ‘Bunlar külliyen Kaideci’ propagandası öyle etkili oldu ki, bizim hükümetimiz bile bu propagandanın altında ezilerek, El-Kaide’yi katiyen desteklemediğini ispat etme çabasını Suriye Devrimi’nin zaferine hizmet etme çabasının önüne geçirdi.
***
Devrimin öncü güçlerinden Ahraruşşam ve diğer bazı mutedil İslami grupların temsilcileri, Türkiyeli kardeşleri ile sohbetlerinde, büyük muhabbet ve hürmet besledikleri, görüşlerine itibar ettikleri, tavsiyelerine açık oldukları AK Parti hükümetinin kendilerine çok soğuk davrandığını anlatıyor ve “Neden?” diye soruyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan’ın, camilerde başlayan Suriye Devrimi’nde inisiyatifin herkesten evvel İslami gruplarda olmasından daha tabii bir şeyin olamayacağını, bir İslam ülkesinde Müslümanlar tarafından verilen kurtuluş mücadelesinin zaten İslami/cihadî söylemlerden başka söylemlerle yürütülemeyeceğini (en azından etkili bir şekilde yürütülemeyeceğini), İslami grupları desteklemekten geri durmanın doğrudan doğruya Suriye Devrimi’nin kendisini desteklemekten geri durmak anlamına geldiğini, çaresizliğin ifadesi olarak doğan El-Kaide’ye tepkiyi “cihad” diyen bütün grupları dışlayacak kadar abartmanın sadece çaresizliği ve dolayısıyla El-Kaide’yi besleyeceğini idrak edemiyor olması düşünülemeyeceğine göre, Ankara’nın Ahraruşşam ve benzerlerine karşı soğuk tavrının nedeni batı baskısı olsa gerek.
Konuya gelecek yazıda devam edeceğiz inşaallah.