Suriye'de saha kimsenin beklemediği hızla değişirken masadaki güç dengeleri ve beklentiler de buna bağlı olarak farklılaşıyor. Suriyeli muhaliflerden oluşan Suriye Milli Ordusu Halep ve Tel Rıfat'ta kazandığı başarının ardından Hama'da ilerliyor. Sırada Münbiç var.
Dolayısıyla sahadaki yeni durumun masayı da değiştirmesini bekleyebiliriz. 2012'den başlayarak yapılan Cenevre toplantılarında, yedi yıldır devam eden Astana Sürecinde çıkmayan sonuca şimdi hiç olmadığı kadar yakınız muhtemelen.
Astana Süreci bildiğiniz gibi Suriye'deki iç savaşa ve ülke topraklarının terör örgütleri ve vekil güçlerce istila edilmesine karşı taraflar arasında bir müzakere platformu olarak öne çıktı. Bu kapsamda Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının 7-8 Aralık'ta Doha Forum'da toplanarak Suriye'deki yeni durumu konuşması bekleniyor. Dışişleri kaynakları üçlü bir toplantı yapılacağını teyit etti.
ASTANA NEDEN İŞLEMEDİ?
Ocak 2017'den bu yana 22 defa toplanılan Astana Sürecinde kuşkusuz önemli kararlar da alındı, çatışmasızlık bölgeleri oluşturuldu, krizler donduruldu ama nihayetinde siyasi bir uzlaşma da çıkmadı buradan.
Suriye'deki askeri, siyasi ve toplumsal bölünmüşlüğü kalıcı olarak giderecek olan şey, tarafların beklentilerini karşılayacak bir anayasanın yazımıydı. Şam rejimi ve muhaliflerden 100, garantör ülkelerden ve BM'den 50 temsilcinin katılımıyla oluşan Suriye Anayasa Komisyonundan da (katılımcı sayısı sonraki süreçte azaltıldı) şu ana kadar bir uzlaşma çıkmış değil. Muhaliflerin Suriye'ye güvenli dönüşü, hapishanelerde işkence altında tutulan mahkûmların salıverilmesi, kayıpların bulunması, Suriye'de serbest seçimlerin yapılması ve parlamentonun eşit temsille oluşumu gibi pek çok konu buna bağlı olarak çözümsüz kaldı.
Bu noktada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İranlı mevkidaşı Abbas Erakçi ile yaptığı basın toplantısında dile getirdiği şu cümleyi hatırlamak gerek. Fidan "Suriye'deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak yanlıştır. Bu, Suriye ile ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir sığınaktır, hatadır" derken Suriye gerçeklerinin yukarıdaki sebeplerden bağımsız olmadığını söylüyordu aslında.
ESAD MUHALEFETİ YOK SAYDI
Sahayı değiştiren güç masayı da değiştirir. Sahada Esad rejimine ve PKK-YPG terör örgütüne karşı askeri başarı kazanan muhaliflerin eli masada da güçleniyor. Bu durumda muhaliflerin talepleri Rusya ve İran'ın Esad'a verdiği desteği azaltmasının ardından Astana masasında belirleyici olacaktır.
Astana Sürecinden sonuç çıkmamasının temel nedenlerinden birisi Esad rejiminin, ülkede demokratik bir hukuk düzeni talep eden muhaliflerle uzlaşmaya yanaşmamasıydı çünkü.
Esad, Rusya ve İran'ın ölçüsüz desteğine güvendi. Ülke topraklarının yabancı ülkelerin asker postallarıyla çiğnenmesini, PKK-SDG ve IŞİD-DAEŞ gibi leş yiyici terör örgütlerince işgal edilmesini, 6 buçuk milyon Suriyelinin mülteci konumuna düşmesini, rejimin Şam ile Lazkiye arasına sıkışmasını sorun etmedi. Egemenliğimle beraber onurum da çiğnendi, demedi.
Sorun ettiği tek şey BM Şartı gereğince uluslararası hukuktan doğan hakkını kullanan Türkiye oldu. İdaresinden sorumlu olduğu ülkesinin terör ihraç ettiğini görmeden Türkiye'nin Suriye'den gelen terör tehdidine karşı aldığı tedbirleri diline doladı.
TÜRKİYE GEREĞİNİ YAPIYOR
Hem Suriye'deki kargaşa ve güç boşluğundan hem de üçüncü ülkelerin fırsatçılığından sebep semiren terör örgütleri ülkemizi üç yıl boyunca terörize etti. 2013-2016 arasında Suriye'nin kuzeyinden ülkemize ve hudutlarımıza yönelik PKK-DAEŞ saldırıları sonucunda 600'den fazla masum sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. 1000'den fazla vatandaşımız da yaralandı.
Tehdidin kaynağı açıktı. Suriye'den atılan füzelerle vatandaşlarının hayatını kaybetmesini, PKK-YPG, DAEŞ ve diğerlerinin sınırdan geçerek Türkiye içlerinde terör saldırıları düzenlemesini önlemek ve nihayetinde sınır güvenliğini sağlamak devletin görevidir. Türkiye bunu yapmıştır, başarıyla yaptırmıştır.
SMO'DA MEHMETÇİK AHLAKI
Türkiye'nin siyaseten desteklediği ve güvenli bölgenin güvenliği, asayişi ve idaresi konusunda eğitim de verdiği SMO mensuplarının şu son bir haftada sahada gösterdiği başarıda Mehmetçiğin etkisini de görüyoruz.
İlk kuruluş yıllarını hatırlayın. Muhaliflerin arasında çok sayıda rejim ordusundan ayrılan subaylar, komutanlar, askerler de vardı. Eğitimli askerler sayesinde ilk adıyla Özgür Suriye Ordusu hızla toparlanmıştı. Sonrasında Türkiye'nin kuzey Suriye'ye girmesiyle süreç hızlandı. Muhalifler tam bir ordu hüviyeti kazandı.
Sivillere asla zarar verilmemesi, esirlere kötü muamele edilmemesi, yönetim tesis edilene dek bölge halkının ekmek başta olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanması, mal can ve ırz güvenliğine dair güvence verilmesi gibi bir dizi değerli tutumu var SMO'nun. Bu durum muhaliflerin Suriye toplumunun gönlünde yer ettiğini ya da zaten toplumun ta kendisi olduğunu ve Türk askerinin ahlakıyla ahlaklandığını da gösteriyor.
SURİYELİLER İÇİN DÖNÜŞ UMUDU
Türkiye'nin sınır ötesi askeri operasyonlarla oluşturduğu "güvenli" bölgelerde istikrar sağlandığı, muhaliflerin yönetiminde hayat kendi rutinini oluşturduğu içindir ki şu ana kadar bölgeden yeni göç gelmediği gibi bu süre içinde 737 bin Suriyeli ülkesine döndü. Şimdi Halep ve Tel Rıfat'ın da kurtuluşuyla beraber büyük bir geri göç bekleniyor. Zira İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın ifade ettiği üzere Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 42'si yani 1 milyon 247 bin 432 kişisi Halepli. Ve büyük çoğunluğu Suriye'ye dönüş için hazırlık içinde.
Suriye'deki azınlık diktasının zayıflaması, terör örgütlerin temizlenmesiyle ve inşallah siyasi uzlaşmanın sağlanmasından sonra Suriyeliler ülkelerine –Türkiye'nin hep söyleyegeldiği gibi- güvenli, gönüllü ve onurlu şekilde dönecek. Baas rejimin Nusayri, İran rejiminin Şii azgınlığına, kendisine biat etmeyen Kürtleri bile kovalayan PKK-SDG terörüne karşı Sünni Arap Müslümanlar, Kürtler, Türkmenler, Hıristiyanlar, Dürziler evlerine dönecek, demografi dengelenecek.
Elbette daha çok sorun ve alınması gereken çok yol var. Ama yine de ümitliyiz. Suriye'de demokratik bir hukuk devletinin kurulması için şartlar oluşuyor.