Şam’da gerçekleşen ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a yakın kilit isimlerin ölümüne yol açan bombalamanın ardından, Çarşamba günü ABD Savunma Bakanı Leon Panetta “Bu hızla kontrolden çıkmakta olan bir durum” dedi. “Bu yüzden uluslararası toplum, doğru olanı yapması için Esad’a azami baskı uygulamalı: Görevini bırakıp barışçıl bir geçiş sürecine imkan vermeli.”
Panetta’nın endişesi anlaşılabilir çünkü artık Esad rejimi Suriye’yi etkin biçimde kontrol altında tutamıyor ve iç savaşın akıbeti de gittikçe dış güçlerin kontrolünden çıkıyor. Rusya ve Çin’in, Esad’ın ekarte edilmesi yolundaki son Batı BM Güvenlik Konseyi kararını veto etmeleri, Esad rejimine yumuşak iniş sağlamak için uluslararası bir işbirliği yapılmayacağını gösterdi. Gerçekten de bu hafta Şam’da yaşanan çatışmalar ve rejimin buna acımasızca cevap verme olasılığı, Suriye’deki iktidar kavgasının diplomasiyle çözülmesi ihtimalini iyice azalttı. Esad’ın rejimini kötü ve acımasızca bir akıbet bekliyor ve kısa sürecek gibi de görünmüyor.
***
Rejim ne kadar şiddet uygularsa uygulasın, başlangıçtaki duruma geri dönmek imkansız. Neticenin kötü olacağını fark eden Sünni elitin büyük kısmı Esad’dan kopmaya başladı. Ve Sünni desteğinin kaybı, Suriye’nin Hıristiyanlarından ve daha küçük azınlık gruplarından destek alan Alevi azınlığın egemenliğindeki bir rejimin, üçte ikisinden fazlası Sünni olan bir ülkeyi yönetme yeteneklerinin sınırlarını vurguluyor.
Sünniler’i kaybetmek, rejimin ‘Baasçı ideolojik Arap birliği’ hikayesini de boşa çıkarıyor. Kendini pan-Arap milliyetçiliğinin muhafızı olarak göstermek ve İsrail’e karşı çıkmaya istekli olmak, yerel siyasette her zaman Alevi azınlığın egemenliğini meşrulaştırma görevini gördü; çoğunluğu Sünni olan ülkelerde. Yine de şimdiye dek rejimin merkezi, mezhepsel çıkarlar ve Alevi, Hıristiyan ve Esad’ın devrilmesi halinde korkunç bir kaderin beklediği diğer azınlıkların korkuları tarafından korundu. Kapana kısılan Esad büyük ihtimalle çok daha acımasızca cevap verecek. Ve mezhepsel şiddet aylarca devam edebilir.
Muhalefet aktivistleri ve kimi analizciler uzun süredir, Esad taraftarlarının tüm Suriye’yi kontrol edemeyeceklerini kabul ettikleri noktada diğer gruplarla iletişimi kesip, örneğin bu hafta çatışmaların şiddetlendiği başkentin güneyinde Sünni çoğunluğun yaşadığı banliyölerdense, Kuzey Şam’daki kendi üslerine kapanabileceklerini veya kıyı şeridinde Rusya tarafından desteklenen ve Tartus’daki donanma üssünü de içine alan bir Alevi devleti kurabileceklerini öne sürüyor. Diğer bir deyişle, Suriye’nin Yugoslavya modelinde olduğu gibi küçük devletlere ayrılacağını veya komşu Lübnan’da, başkent Beyrut’un farklı mahallelerinin rakip silahlı gruplar tarafından tutulduğu, 17 yıl boyunca süren iç savaş gibi kronikleşecek bir iç savaş öngörüyorlar.
Kimileri, küçük Alevi devletinin topraklarını güvence altına almak için Sünni mahallelere yapılan saldırılarda etnik temizlik öğeleri fark ediyor. Irak’taki Kürt liderliğinin, kuzeyde otonom bir bölgeyi güvence altına almak için rakip Kürt gruplar arasında bir birlik anlaşması hazırlaması, Kuzey Irak’takine benzer küçük bir Kürt devletine işaret ediyor.
Oklahoma Üniversitesi Suriye uzmanı Joshua Landis ‘Alevi Devleti’ senaryosunu ikna edici bulmuyor. “Rejim Şam’ı kaybederse biter” diye cevaplıyor. “Alevi dağları bir ulus devlet için yeterli bir zemin değil. Kendine ait bağımsız bir ekonomisi yok ve rejim buna hazırlıklı değil. Böylesi bir oluşum dışarıdan destek alamaz; İran gerekli desteği verecek konumda olamaz. Sünniler başkente ve petrol yataklarının gelirlerine sahip olduklarında, kalan Alevi direnişin işini hemen bitireceklerdir.”
Landis, rejimin başkentten çıkarken iktidar yapısını da terk edeceğini iddia ediyor. Bu gerçekleştiğinde, Alevi gücünü organize edecek bir sistem kalmayacak. Bu da gelecekte, genellikle 21’ini aşmamış gençler tarafından yönetilen rejim taraftarı eşkıyalardan oluşan Şabiba birliklerinin öncülük ettiği daha da vahşi çatışmaların olması tehlikesini arttırıyor.
Nihai sonuç böyle olmasa da Suriye iç savaşının uzun ve kanlı bir sürece sahne olması oldukça akla yatkın.
Yugoslavya gibi Suriye Ulus Devleti de, 1. Dünya Savaşı sonunda zafer kazanmış olan Batılı güçlerin bir icadıydı. Aynı Batılı güçler 70 sene sonra Balkanlar’daki eserlerini parçalarken durmak için bir sebep görmedi, ama jeopolitik ve güvenlik çıkarlarının daha fazla olduğu Suriye’de 1920’lerde yarattıkları güçlü merkezi otoriteyi ümitsizce korumaya çalışıyorlar. Böyle bir sonucun imkan dahilinde olup olmadığını bekleyip göreceğiz ve buna Suriyeliler karar verecek.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.