Akçakale’den sonra önceki gün de Suriye’den Hatay’a top mermisi düşmüş, Türkiye buna da karşılık vermiş. Bu tür olaylarda egemen devlet olarak Suriye’nin sorumlu olduğu kesin. Bu nedenle Türkiye özür ve tazminat isteme haklarına sahiptir. Ayrıca meşru müdafaa çerçevesinde bir savunma da gerçekleştirebilir. Birleşmiş Milletler hukukuna göre meşru müdafaa, tıpkı BM Güvenlik Konseyi kararları gibi güç kullanmada iki istisnadan biri. Nitekim Türkiye de bu tür saldırılara yerinde (lokal) ve saldırıya orantılı olacak şekilde karşılık veriyor. Bu karşılığa da ‘orantılı misilleme’ diyor.
Öncelikle ‘misilleme’ veya ‘karşılık’ türü kelimelerden hem hukuki, hem de siyasi gerekçelerle kaçınmakta fayda var. ‘Misliyle karşılık’ ya da ‘misilleme’ türü kelimeleri İsrail sıkça kullanıyor. Ancak bu kelimeler savunma değil, saldırı ve intikam alma çerçevesinde algılanan kelimelerdir. İsrail bunu gücüne güvenerek ve bir anlamda uluslararası hukuka meydan okuyarak yapmaktadır. Türkiye ise Suriye konusunda saldırı veya intikam alan değil, sadece kendisini ve barışı savunan ülke olduğunu dünyaya hissettirmek zorundadır. Kaldı ki savunma konumunda karşılık vermek bir zaaf belirtisi değildir. ABD gibi Batılı ülkeler de her türlü saldırıyı içeren askeri operasyonlarında saldırıdan çok savunma dilini kullanmaktadırlar. Türkiye de Suriye’de izlediği yol ne olursa olsun kullandığı dili yumuşatmak, olabildiğince meşru savunma, demokrasinin, bölgesel barışın ve insan haklarının korunması içeriğinde tutmak zorundadır.
Misillemenin sınırları
İkinci olarak anında karşılık verirken, yani orantılı meşru müdafaada bulunurken de dikkatli olmak gerekir. Size düşen her top mermisine karşılık verirseniz, birileri de sizin karşılık vermenizi istedikleri zamanda size karşılık verdirebilirler. Başka bir deyişle sınırınızdan içeri düşen her top veya havan mermisi sizin nasırınız haline gelebilir. Hareketleriniz sizin tercihiniz olmaktan ziyade, vermek zorunda kaldığınız zorunlu karşılıklar haline dönüşebilir. Bu da davranışlarınıza düşünce ve aklın değil reflekslerinizin hâkim olması anlamına gelir ki bu da istemediğiniz zamanlarda istemediğiniz durumlara sürüklenmeniz tehlikesini içerir.
Ayrıca her saldırıda karşılık verme çabası karşı tarafta umulmadık yerleri vurmanızla da sonuçlanabilir ki bu durum İsrail’in başına bir hayli gelmiştir. Yani kendinizi savunurken bir anda saldırı-çatışma konumuna da sürüklenebilirsiniz. Küçük saldırılara küçük karşılıklar verirken birden bire kendinizi savaşın tam ortasında bulmanızdır. Bu nedenle Türkiye’nin karşılıkları otomatik olarak Suriye’den gelen top parçalarına bağlanmamalıdır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki bu saldırılar sadece Esad güçlerinden değil, Türkiye’yi içeri çekmek isteyen muhaliflerden veya Suriye’de yerleşik İran, Rus veya diğer bir güçlerden de (İsrail veya El Kaide gibi) kaynaklanabilir. Hatta sizi Suriye’ye NATO’suz sokmak isteyen bir NATO üyesi bile sizi çatışmalara çekecek tuzaklara yardımcı olabilir. Unutmamak gerekir ki Suriye’de sadece Suriye yok.
Önlem kaynağında alınmalı
Türkiye Suriye girdabına çekilmekten özenle kaçınmalıdır. Eğer sürüklenmebazı sonları kaçınılmaz hale getiriyorsa sorun NATO’ya ve uluslararası topluma taşınmalı, hiçbir şekilde Suriye yükünün altına yalnız başına girilmemelidir.
Sınırda alınacak güvenlik önlemleri ise riskli yerlerde sivillerin iç bölgelere taşınması şeklinde olabilir. Komşunuzda yangın varsa sıçrayan kıvılcımlara karşılık vermekten önce oluşabilecek zararları önlemek gerekir. Ayrıca güvenlik güçlerimiz sınır güvenliğini sınırda değil, Suriye’nin içlerinde kurmak zorundadır. Bu ise açıktan çalışan birimleriniz ile sağlanamaz. Eğer örtülü operasyon kabiliyetleriniz yeterince bulunmuyorsa işte o zaman yandınız demektir. Çünkü kendi topraklarınızda yaşanan çatışmalarda mutlaka kaybeden taraflardan biri olursunuz. Şu an yaşadığımız sorun da budur. Türkiye o top mermileri sınırı geçmeden önlemini kaynağında almak zorundadır.